Kırık Kalem Sokağı

Ne zaman geleceği yazmak istesem,
Geçmişe gider aklım fütursuzca,
Sanki bitmez hesabım varmış gibi..
Gergefinde salınırken zamanın perçemi,
Şah damarıma yakın durur,
Ahı tutmuş sitemlerin mâtemi...
Diğer yarısı olmayan,
Boydan boya yırtık resimler gibiyim,
Bir araya gelemeyen uzak şehirler..
Güneşi astım gecenin bir yarısı,
Kekik kokusuna sığdıramadığım,
El üstünde tuttuğum hayallerime,
Darmadağın olmuşcasına suskun duran,
Rengi solmuş oyalı tülbentlere,
Yeni yetme sanki zoraki tebessümlerim,
Şakaklarıma kar yağmışcasına,
Zamana tutsak nasır tutan dillerim...
Kokun ele gideli beri,
Dönmüyor sabahlar anayurduma elemden,
Görünmüyor uzaklar puslu penceremden,
Gökyüzüne saldığım her uçurtmanın ipini, Sımsıkı tutamadığım da nedir koptu gitti,
Tellere takıldı uçurtmamda gençliğim gibi...
Katledilmiş sözcüklerde imla hatasıyım,
Hayta sokakların köşelerine çarpan;
Vurdumduymaz bir yel,
Tamamlayamadığım dile esir cümleleri,
Söyleyemiyorum nicedir yok ki merhemi,
Aykırı anlamlar yüklediğinde hayata dudaklarım,
Gülüşünle sorgulandı mazide kalanlarım...
Sözler de kifayetsiz kalacak belli,
Bu vakitten sonra söz uçar,
Kurunun yanında yaş da yanar,
Savsak adımlarım tanışmamış gibi yapar,
Mevsimler sustuklarını bir bir kusar,
Dokunduğum kasımpatılar hep hüzün kokar,
Kopacak her fırtına da boyumu aşar...
Birgün aklına gelirsem,
Aramak da istersen eğer!
Bulursun beni kırık kalem sokağında,
Sorgudaki altı çizili sözcüklerin sonunda,
Hiç açılmamış sayfaların ortasında,
Yoktan biçilmiş biçare anıların kucağında...