Kızıl Kuşların Alfabesi
Çileli hırka,
desenli bir ayaz karanlığı yırtan
....
Yırtık sayfaların tohum bırakan sandığı,
buğulu şafakla atlanır;
sular taşır o çocukları,
ıslak kekik kokan
sessizliğinde...
Kulağımda çadırvan ıslıklar.
Kül rengi bir şemsiye altında turkuaz yağmur,
zümrüt sessizlikte süzülen hışırtı.
Kızıl kuşların hüzünlü alfabesi,
külliyat makamıyla zaman eğilir parmaklarıma.
Vaktin yeşil rüzgarı aralar perdeyi,
dudağıma düş biçer göğün nar çiçeği.
Ay’ın secdeye sarkan soğuk salkımları,
ağırlığın nişanı basılır alnın kahrına.
Bordo akşamlarda çivit fısıltılar,
derinleşen uçurumların mor ve narin kahkahası...
Kırılgan çığlığın camdan ağacında sallanır,
yosun tutmuş bir ses gibi ıtır kokar hicran.
Hareli rüzgarın gözüme konan durağı,
buz tutmuş beyaz eşiğinde siyah ayak izlerin.
Alacalı düşlerin dişleri sessizliği deler.
Çocuklar,
ağıt misali,
ürkekçe sarılırlar.
Ki,
eflatun dağlı gecenin belinde ırmak,
gün boyu su taşır masalların iklim penceresine.
Sessizlik, uçurumun nükteyi bilen saati...
Kırgın sözlerin pençesinde yakınmalar,
düğümlenir geceye.
Kına yakılan tenimden sıyrılır gümüş bir takı.
Al yokuşların ağrılı teninde;
solgun bir inci arifesi,
kanayan çehreme düşen.
Şimdi,
sözümüzdür yazgıyı yontan keskin ağaç:
Çileli hırkanın ipliğinden
doğacak yollar




