Küllerinden Yükselen
Karanlık, bir şehir gibi atardı kalbini
saatler suskun, duvarlar uykusuz.
Bir ağacın dalı unutmuştu baharı,
çünkü rüzgar, hep geçmişten esiyordu.
Gölgeler, terkedilmiş çığlıkların
oyuncağıydı artık.
Adı olmayan bir sükût dolanırdı kaldırımlarda.
Sonra bir şafak,
karanlığın göğsünü yırttı usulca.
Göz kırpan bir umut
gibi çöktü damlara ışık.
Bir sarmaşık
kendi yarasını sararken
duvara tutundu yine
unutmamak için köklerini.
Ve güneş,
kanayan her yaraya
bir sıcaklık bıraktı,
bir unutuş belki,
belki de hatırlayış.
Gökyüzüne bir sancı gibi yükseldi sessizlik,
çünkü doğum hep sessizlikle başlar.
Toprak,
ölümle öpüşüp ayrıldı uykusundan.
Çocuklar, çıplak ayakla
unutulmuş bahçelerde
umut toplamaya başladı yeniden.
Ve bir ninni
sadece kalbi kırık olanların duyacağı kadar yavaş
dolaştı rüzgarın kulağında.
Yangınlardan geçtik,
her şey yandı, unuttu bizi.
Ama biz
ellerimizi ateşe uzatıp
yeni bir şehir inşa ettik
külden ve sabırdan.
ve biz,
inadına yürüdük
yıkılmış sabahların içinden.