Kült Şiir




küttttt


iş bu duyduğun kalp atışımdır sevgili

aynı zamanda 

bağrıma saplanan hasretinin 

yüzüme kapanan kapı sesidir

hasretin

kurşundan da ağır gelir çelimsiz gönlüme

taşıyamaz yokluğunun yükünü

pısss diye pes eder


ve 

kuşandığın zırh 

ne meretse artık 

Zülfikar kesmez

ebabilin attığı taş olsa işlemez

ne dualarım

ne de küfürlerim varır sana


malumundur sevdiceğim 

bir Naim 

bir Seyit onbaşı değilim 

- Seyit onbaşı dediğin yedi düvele kök söktüren

- çanakkale dediğin hepimizin öldüğü yer

- Naim ki dünyayı sırtlayan

ama yine de 

taşıdığım hasret yükü az buz değildir can suyum

az buz değildir 

hınca hınç ezer


böyle zamanlarda

elime bir bağlama alıp 

Neşet baba gibi 

-niredesin sen diyesim gelir de 

hangi cehennemin dibindeysen

bir türlü avazım ulaşmaz sana 


oysa 

ben buradayım sevgili 

burada

bıraktığın yerde 

kök salmış bir ağaç gibi bekliyorum

çayım soğuyor 

simidim bayatlıyor

eylim eylim dökülüyor kıyafetlerim 

yine de

içimde sana ayırdığım o sırça köşk

ilk günkü gibi ışıl ışıl seni bekliyor


hayat bu

belli mi olur 

belki bir gün ansızın kapımı çalacak

tanrı misafiri kabul eder misin der gibi gülümseyeceksin

hiç şüphesiz elim ayağım birbirine dolanacak

kalbim durmazsa şayet

güm… gümmm diye atacak

sırf Naim'le Seyit Onbaşı’ya ayıp olmasın diye

bunca yıllık hasretimin el frenini çekip

sadece sarılacağım sana

sadece sarılacağım


pür telaş koşa koşa 

fırından taze simit alıp

çay demleyeceğim

buharı üstünde çayını yudumlayıp

simidini iştahla yerken

simidin susamı dudaklarında kalacak belki

gözlerim dudaklarına kayacak

kendiliğinden açılacak kösnülün düğmesi

nefesin nefesime karışırken

savaşları ve ölümleri unutup

birlikte ayak uyduracağız 

savaşma seviş felsefesine 


tamam kabul ediyorum biraz hayalperestim

kabul olmasına kabul de

olmayacak şey de değil yani

bir bakmışsın

bir gün tenha bir yolda

ya da bir sabah vapurunda karşılaşırız

önce donar kalırız muhtemelen 

sonra

içimizde saklı özlemle

onca kalabalığa aldırmadan

kütttt diye öpüşürüz

martılar ve balıklar

bizi ayakta alkışlar


çünkü 

bazı aşklar 

seyircisi az kült filmler gibi

evladiyeliktir

defalarca seyredilir ya da 

eski bir taş plakta 

-gideceğin yere beni de götür diyen

bir Emel Sayın şarkısı gibi

hiç bıkmadan

tekrar tekrar dinlenilebilir


o zaman görür ahali 

aşk nasıl yeniden yeşerir

bu çirkin dünya nasıl güzelleşir

nasıl bire kırk verir her bir bitki 

denizde balık nasıl bollaşır

göğümüzde kuşlar uçuşur


işte o vakit sevdiceğim

dünyanın hiçbir yerinde

elinde kirli bir tencereyle

hiçbir çocuk yemek dilenmez

hiçbir çocuk hastalıktan ve 

kurşun yarasından ölmez


işte o zaman sevdiğim

işte o zaman…

hiçbir sevgili 

sevgilisini 

böyle piç gibi ortada bırakıp 

gitmez



...


Ömer Yücekaya & Uğur Arslan 


... 





 

20 Eylül 2025 290 şiiri var.
Beğenenler (3)
Yorumlar