Limon ve Karpuz
Ey suskun ve yılgın kalabalık!
Ey asra bakmaktan vazgeçen karanlık!
Zaman, elde eriyen bir buz gibi,
Soğuk ve nemli…
Gelip geçecek, herkes kaybedecek!
O kurutulmuş günlerin ardında,
Gelecekler solarken!
Bir gün,
Sessizlikten bir hançer saplanacak,
Çok can yakacak!
İşitin!
Taşların altında ezilen bedenlerin,
Alevlerin içinde eriyen derilerin,
Ve azgın nefislerin egemenliğinde,
Boğulan nefeslerin seslerini işitin!
Ama yok, aman ha delirmeyin!
Adaleti unutmuş vicdanlar,
Hakikatin önünde eğilir mi hiç!
Zulme duvar örüp, karşısında durur mu hiç!
Hiç, hiçliğinde midesi bulanıp kusar mı hiç!
Dağlanan o göğüsleri görür de kanar mı hiç!
Bir çağ bükülürken beldelerde,
Kaldırımlarda cesetler kararmış.
Semâ utanmış, yer utanmış, söz utanmış.
Baksana, halet-i ruhiyemiz de pek nazlıymış…
Az pişmiş, kıl çıkmış, tuz basmış.
Limon gibi ekşimiş,
Yüz buruşturuyor şu manzaran!
Alamadık karpuzun tadını,
Kanıyla sulamış ulustan!
Ne biliriz zeytini, ne anlarız mevzudan!
Yedi yaşında bir aslan,
Yedi düvele, taş sapan!
Toparlan, toparlan…
Toparlandırılmadan!