Lir
Ürküyorum, lir nağmeleri bağrını öperken
Gökçesi silindi semanın, kevserin ötesinde
Çabuk ayaklarla kol uzatmadım sözüne
Senden saldığım bu şehre darılıyorum
Ayas'ın alnında, varamadığımız gediz geçitleri
orada bekliyor beni,
zamanın dökülmeyen gözyaşı.
Zerrin bir hayalin ardında,
sükutun en ağır lisanıyla çağırırım seni.
Hâb içinde zuhur eden bir nigeh gibi,
letâfetle örülmüş visâlin eşiğinde titrer gönlüm.
Zaman,
bir su damlasının içinde kendini arar.
Tasvirler algılayın, yüz çeviriyorum şehre
Ortaya çıkarmak için en yüce topluluğun izdihamını
Belleğin topuğundan sızan bir ışıkla
Bir sümbül açar dalga köpüğünde
Bir kez daha maviyle resmederim engini.
Ürperiyorum lir nağmelerin bağrını öperken
Bir aynadan geçerken unuttum yüzümü
Zamanın kör kuyusunda savrulan bir hülya gibi.
Göl kenarında suskun bir renk dolaşır,
Zemherinin ıssız soluğunda incinir saatler,
Bir ıtır sarar cümle hatırayı.
Gözbebeklerime sinmiş bir seferin izi,
Gönlümde susar harflerin çırpınışı.
Serin bir tenhada büyür adını unutan sesler.