Masa
Göz kapaklarını masaya serdi
Gece boyunca gördüğü rüyaları
Bir mendile sarıp koydu yanına
Solmuş bir çocuk kahkahasını
Saksı dibinde unutulmuş bir yalnızlığı
Birdenbire gelen korkuyu, ardından gelen sessizliği
Bir kutu eski düğmeyle birlikte masaya koydu
Fırında kalmış kek kokusunu
Açılmamış bir zarfın içine gizledi
Ve onu da koydu masaya
Cam kenarından giren sabah serinliğini
Babasından kalan saatin tik taklarını
Üstü çizilmiş ajanda sayfalarını koydu
Gözlerini koydu
Uzun uzun bakarak
Bir vakitler ağladığı aynayı koydu
İçinde kurumuş mürekkep olan kalemle
Yarım kalmış bir cümleyi çizdi havaya
Sonra onu da masaya koydu
Ne beklediğini bilmediği saatleri
Telefonun çalmadığı günleri
Kırık bir şemsiyeyi
Sol eliyle tuttuğu hayalleri
Yarısını unuttuğu bir melodiyi
Bir boşluğu
Bir boşluğu daha
Katlayarak koydu masaya
Masaya bir de suskunluğu koydu
Öyle ağırdı ki o suskunluk
Masa bir an sendeledi
Ama ses etmedi
Kadın devam etti
Bir mevsimi koydu
Bir gidişi koydu
Ve en son
Kendini koydu
Çekinmeden, saklamadan
Ne bir çatlak verdi
Ne bir çizik
Olduğu gibi kaldı masa
Kendine konan her şeyi
İçine aldı
Not:Edip Cansever’in “Masa”sına selamla yazıldı.
Bu kez bir kadın bıraktı her şeyini o masaya:
Anılarını, suskunluklarını, yarım kalanları…
Ve masa, hepsini sessizce kabul etti.




Tülay öğretmenim, kalemine sağlık
sevgiyle .