Melal
İki nehir,
sarsılmaz sanılmıştı bir vakit,
birbirine kenetlendiğinde
zaman duracak sandık.
Şimdi,
o yol suskunluk taşıyor,
hiçbir nabzı tutmuyor
Bakışlarında
melal kokan kentin hüznü,
solmuş mühürler gibi bir inanç,
unutulmuş söz kadar eski.
Sessizlik aktı içimizden
kullanılmamış nice gün gibi
biz,
başkalarının saatlerine mahkûm kalmış
tozlu bir özlemde kaldık.
Susmak konuşuyordu.
Bir yaz sonuydu
akşamsefaları bile vazgeçmişti kokmaktan.
Yüzünden
yağmur sesi geçen gölgeler,
ölü bir hatıranın ardından sürüklenen ışık..
Küçücük çehre,
bunca yanık iz taşırken,
Dinginliğinde bir tedirginlik
bilirsin, en sessiz fırtına en çok yakar.
Kırılmış hayallerden
bir harita yapılsa
sadece eski gölgeleri gösterirdi.
Göz göze geldiğimizde
İlk uyanışımız,
hiç yaşanmamış gibiydi.
Silinmişti yol
gittiğimiz o eski sokak artık yok.
sen,
sönük fenerin loşluğunda,
iyi gizlenmiş acının zarif aynasında
susuyordun.
Yeknesak bir zamanın tozunda,
içimde saklı bir füsun
Her ihtişam artık bir gölge,
orada,
zamanın yosun tutmuş dehlizinde,
hala bir avuç
solgun gül.