Mor Erguvan
Ey vâ-esir gönlüm,
dağılırken zamanın aynası tozlu bir sisle,
Kayıp mühür, dilsiz yemin,
Mor Erguvanlar namına serilmiş gülgûn seccadesi...
Yedi kat göğün duası dökülür tesbihimden.
Yâre değmiş heceyle yürürken derûnî sızım,
Göğün gamı düşer kalbimin kederli kubbesine
Mevsim-i elem,
Sessizliğin iniltisi gibi süzülür dudağımdan.
İçimden geçer bir kervan:
Gurbet renginde atlar, semerinde suskunluk
Ve nâmerd heveslere düşmemiş
Bir beyit kalır geriye
Feleğe terk edilmiş.
Ey Dildâr!
Yokluğun atlasında sürülür mazmun,
Ne hayalin hududunda ne ehl-i mecâzda karşılığı yok
Bir “can” ki,
Hakikatin o son anında târûmar.
Hâne hâne dökülür yüreğimden,
Her kıvrımı zamandan çalınmış bir hâtıra-i pervane
Uçurur beni,
Kaderin fısıltısı olan meçhûl rüzgârın sözüne tutunarak.
Bağrımda açan ne varsa,
Ki hep eksik, hep yarım kalır
Bir “ah” düşer geceye,
Kalbimin korlu nefesi,
Lafzın ötesinde, hâlde.
Ben ki kelâmda bir zerre,
Kalemde fakir,
Bir tebessüme
Ruhumla adayan seyyâh-ı melâl...
Ruhuma devrolmuş suskun bir yüklem.
Ey sevgili, Ey cananın yâri!
bir söz bırak ki geriye,
Dağlar bile ağlasın üzerine
ta yürek dediğin bu köhne hâne,
bir “lâ” sözüne mecâl bulmasın.






Tülay öğretmen’im kalemine sağlık,
Sevgiyle.