Ölüm Kapını Çaldığında




Yığılıp kalınca
Bedenini sarıp sarmalayan dermansızlığa
Düşersin düşüncenin dönencesine
Ölüm kapını çaldığında


Toprağı yuvasından çalıp
Çamuruna perçinleyerek
Taşı yontan haylaz nehirleriyle
Giderayak tılsımı tükenmiş büyü gibi gelir
Artık hayat sana


Aslında hayatın
Kahve falında çıkan üç vakitten
Ya da ibadetle geçen
İşine geldiği kadar rekâtten ibaret olmadığını
Sana biçilen hayatı
Hiç layıkıyla yaşamadığını anlarsın
Ve bir bir yüzüne çarpar bunu
Bütün pişmanlıkların
Hem de hiç beklemediğin
İyiliklere muhtaç olduğun anda
Yani tam da
Ölüm kapını çaldığında


Şehvetli günlerinden kalma
Zemheri sevişmelerin konçertosu gelir kulağına
Yol alırsın bastonunu gıcırdatarak çocukluğuna
Sevgili anneciğinin şefkatli elleriyle
Balkondaki çamaşır ipine astığı geçmişini seyredersin

Kamaştırır takma dişlerini
Dadandığın o erik yüklü dalların sürtünmesi
Ayağının önünden geçer  zamanında peşinden koştuğun misketler
El ele iki genç gölge yürür gider peşi sıra
Hasreti  bağrına düşer
Biri sen
Diğeri hiç unutamadığın gençlik aşkın


Tren penceresinden geçip giden
Görüp havasını solumadığın yerleri özlersin
O evlerin içindeki hayatları merak ettiğin günler gelir aklına


Ve bütün albenili renklerine rağmen
Bir kaleydoskop olmadığını anlarsın hayatın


Yaşın yol aldıkça geçmişten geleceğe
İkinci bir bahar düşlerken
Bezgin bir soğuk oturur göğsüne
Bütün aptallıklara elverişli çağlardan geçip
Aslında bir ahmak olduğunu
Ve artık sona geldiğini anlarsın
Ölüm kapını çaldığında


Nasıl inandırıldıysan öyle kandığın
Bütün dini bütünlüklerinin
Sorgusuz fetvalarıyla gelmişsindir bugününe
Toprağa uzanmamış
Kesik çimeni koklamamış birinin
Toprağa aşığım demesi ne kadar yavansa
Çaput bağlanmış ağaçlara biat edenlerin
Ne kadar lüzumsuz olduğunu anlarsın


Kimi zaman pembeye bulaşmış toz duman hayatın gelir aklına
Tanrının en sevdiği rengi merak edersin sonra
İçtiği içkiyi
Sevdiği kadını ya da adamı


Melekler tarafından Yaradana gammazlanmış
Bütün günahlarının
Şahlanarak seni tepelemesinden korkarsın ardından
Hatırlamaya çalışırsın sevaplarını
Bir bir sebep bulursun her günahına
Ve adını unuttuğun
Silik soluk yüzleri hatırlamaya çalışırsın
Buzlu camın ardındaki gölgeler arasında
Sırf sevaplarına şahitlik yapsınlar
Haklarını helal etsinler diye


Kaderim buymuş tanrım
Sen yazdın ben oynadım
Ne olur bağışla beni dersin fısıltıyla


Bir gün gelip
Ölüm kapını çaldığında
Geçmişin resmi geçit yapar
Toplama kampına dönen gözlerinin önünden
İçin ürperir


Vakit gelir emrivakiler bürünür çağ
Pişmanlık dolu keşkeler fışkırır
Bakışlarının zindanından


Her fırsatta özendiğin
Kimi zaman tadına vardığın şaşaalı hayatına rağmen
Sıradan bir insan olduğunu hatırlarsın
Ölüm kapını çaldığında
İnansan da inanmasan da


Eski bir ölümlüye gönül vermenin
Balıkların senden kaçmamasını istemenin
Toprağa yalın ayak basmanın
Aşık olmanın
Çocukların başını okşamanın
Serçeleri sevmenin
Sıradan kullar dışında
Angarya geldiğini anlarsın firavunlara


Yaşarken gücün esiri olmanın
Daha kolay geldiğini
Anlarsın dermanın kalmadığında


Günü gelip
Ölüm kapını çaldığında
Aşkın egoist
Sevilmenin narsist yaptığını
Tad alınırken yanında olanların
Aslında hiç olmadıklarını anlarsın


Sefalet ile mahrumiyet
Dost ile mahremiyet
Adalet ile merhamet
Var olmak ile maneviyat
Ölüm ile vicdan arasındaki mesafenin sonsuzca
Ve bütün sahipliklerin de
Birer kölelik olduğunu anlarsın
Ölüm kapını çaldığında


Kehribar devrinde suların çürüyüp yeşillendiğini
Kula kulluk edenlerin şeytandan nasiplendiğini
Gün gelince öldürmenin ödüllendirildiğini
Rutinin otomatiğe bağladığını
Aslında herkesin içinde bir atom bombası taşıdığını
Geç de olsa anlarsın
Anlarsın anlamasına amma
Sadece ölüm kapını çaldığında


Uçurum kenarını ikametgâh seçip
Bıçak sırtına sofra kurup
Cesaretini karargâh yaparak
Ölümle kol kola gelmişsindir bugüne
Oysa ölüm kapını çaldığında
Hayatın aslında
Annenin kasnağındaki
El işi
Göz nuru kanaviçe olmadığını anlarsın


Tımarhanelerde tımar
Hastahanelerde kobay
Satrançta piyon olmuşsundur da
İş işten geçince anlarsın
Ancak karar vermişsindir
Asla ve hâlâ iflah olmadığına
Ölüm kapını çaldığında


Aslında hayat için
Sıradan ve saman tadında bir yem olduğunu anlarsın
Ölümün gergin nefesiyle bir başına kaldığında


Ölüm kapını çaldığında
Tedavisi olmayan
Tek hastalığın ölüm olduğunu anlarsın


Anlarsın anlamasına amma
Her şey için çok geçtir aslında

--
En çok da, doğan herkesin, daha doğmadan; hükmü verilmiş, kalemi kırılmış ve infaz günü gelince, icabınca icabına bakılacak birer idam mahkumundan başka bir şey olmadığını anlarsın tanrılar katında...
--
.
.


06 Ağustos 2021 257 şiiri var.
Yorumlar (4)
  • 2 yıl önce

    'Düşersin düşüncenin dönencesine' Bu dizedeki ses vurgusunu ve ritmini, şiirin diğer pasajlarında da aradım, bir dizede. Şair tercihidir elbette. Uzun soluklu şiir yazmak, usandırmadan, elbet ustalık işi. Kutlarım kaleminizi.

  • 2 yıl önce

    Her cümlesi ayrı bir tat bırakıyor okurken.Tebrikler...