Ruj Sürmüş Hikayeler
Hava erken kararmış
Saatler huzursuz
Şehir yağmur artığı
Dilim dönse diyor çığlıklar
Dilini yutmuş zamanda
Bir avazın içinde,
Ruj sürmüş hikayeler
İsim siliyor dalgalar kumsalda
Lodos tuzlu yağmur
Zaman eskitilmiş bir dün
Yollar eski,
Çağda eskimiş oldukça işte
Kime versem denilen gidişler
Koltuk altlarındaki düşte
Kanat eskitiyor kuşlar
Yorgun çağda
Devran dönük
Ulu kayın ağacı yontuyoruz
Kayra’nın kızını bulmak için kovuğunda
Ruh versin diye Kübey hatun
Yeniden yaratsın diye aşkı,
Ak Ana
Dokuz dallı çamlar dikiyoruz
Gölgelenmek için sevda altına
Biri birini sevse mesela,
Dallı budaklı
Ne bileyim işte
Şiirle dokunsa geç hallere
Güz kırışığı
Hayra yorulsa düş,
En yeşili tutsa
Kulaklar çınlasa
Üç balık taşısa dünyayı
Bir bardak su olsa okyanuslar
Şehrimize dökülse
Üstüne bir şey alsa sevda,
Üşümese
Gök ile yer gibi olunsa mesela
Denizle kum gibi
Çaydanlıkla demlik gibi ya da
Dökülse söz üstüne söz
Düşürse cemreleri,
Suyuma ,toprağıma
İlk bahar olsam
Bir körük olsa,
İki odun daha atsak ocağa
Harlansa
Yansam ,yansa
Birlikte yürüsek eskitilmiş zamanda
Deniz olsak birlikte mesela
Tuz olsam saçlarında
Suadiyekasımikibinyirmibeş
Demir Mutlugil





Şiirinizin başlığı ilginç geldi.