Şimalin Ninnisi
Nem berrak,
şebnem titriyor ince ince.
Saba rüzgârı yumuşak bu sabah
yine hicran seferi, usul bir fısıltı.
Göz kapaklarımda kırık bir rüya,
silinmiş bir geceden..
Bu saklı kıyıda neye rastlarım
Belki saydam bir yalnızlığa,
adına dokunulmaz bir sükûna.
Ah! Gece eğilmiş yeryüzüne,
bir kavak, göğsünü ay’a açmış,
dalları mora çalan bir çırpınışta
dökülüyor sessizce.
Ben, buğulu bir ezgiyle
ya da kristalin sessiz nefesiyle uyurum.
Hiçbir nazar değmesin
söz bitsin,
nağmem orada kalsın.
İçimde çift yönlü bir gerilim,
soğuğun vaadinde,
şimalin sessizliğine yeminliyim.
Ya savrulsun bu ten,
ya da içindeki alevle erisin.
Bir esrar kıvranır içimde,
sessizliğin koynunda gizli bir sır gibi.
Kalbim iki uç arasında,
soğuğun sadığı,
nemin reddedicisi.
Şimalin mühürlü yalnızlığında beklerim.
İsterse buzlaşsın içimdeki nehir,
ya da bir özle
kırağılara karışayım.
Üstüme yağsın gök çiçeğiyle
unutulmuş bir dua..
Rüzgâr yine hafif,
siması gölgelerle lekeli, mahzun.
Feleğin kara tuğrası inmişse üstüme,
nazlı bir ney gibi
sakinliğe gömülür her şey.