Sisli Rıhtımlarda Kaybolan Çocuk






Sarı çampakalı romanesk günbatımlarında

gözlerimde gazap mümessili sis vurgunları

arıyorum meritan viyollerin boğulan son notalarında

ve közlerden yapılmış etranje çocuk mezarlarında

Egmont kadar gamsız bir imperiumun son çığlıklarıyla

rakîk bir celladın gözyaşında titreyen hakkâniyeti

arşa tırmanırken dili yakılmış sûfînin çığlıklarında

âsâ-yı Musa’ya dokunmuş bir çocuğun parmağında

arıyorum granitten pigmelerin sâmitane sükutunda




Şimdi buğulu ama serâzad gözlerimle duyabiliyorum

Kinsey skalasında saklanmış bir rüşeym çığlığını

cenin pozunda unutulmuş hunhar susuşları
rahim duvarına kazınmış payen çığlıkları

hayretfeşan ki duyabiliyorum gözlerimle

kozmik karanlıkta ışıyan fosforlu yalnızlıkları

dudakları koparılmış bir annenin boğuk hırıltılarını

kirpiklerinin altından aşkefza nazarlar fırlatan,

Beni Uzre kabilesinin tahammülfersa kadınlarını




Artık kulaklarımla görmeye başlıyorum

bir tımarhanenin güncesine gömülü dua kâğıdını

mezar taşlarının altına yuvalanmış bir tuğyanı

sanrılı uykuların şebreng dudaklarında

morg lambasında solan son gülümsemeyi

bir seyyarenin gölgesine saklanmış yeminleri
kandil ışığında solmuş ilk süblim öpüşmeyi

bin nefrin ki fezalarımda görüyorum hâlâ

camdan kulelerin en tepesinde intihar eden sevinci

barok bir katedralin fresklerinde donmuş bir hayreti

Sandro’nun lejanderleri arasına düşen isimsizliği

Demek hala gözlerimin esaretindeyim

Kandan irinden deryalar rejyonunda pervaneyim

Kanatlarımda yoklukla sermest filister kurşunları

Şimdi arza çakılı dillerde patetik bir teraneyim




Çamurlu ama sühandân gözyaşlarında

deniz kabuklarına sinmiş bir annenin son soluklarında

ayak izlerini denize bırakmış
elinde kırık bir oyuncakla sonsuzluğa yürüyen

sisli rıhtımlarda kaybolan çocuğu arıyorum

dışımdan gelen bir hayale çarpıyorum ama yürüyorum

hezeyanlı bir feylûle sonrasında

mahzun eski zaman çiftlerinin hüzüngâhında,

çalıların ve çalıkuşlarının sustuğu yollarda

uzaklardaki şölenlerin boğuk yankılarını duyuyorum

bir Chardin janrından kopmuş kırık kahkahalar gibi




Ağlama çocuğum,

bendeki hatıran çok temiz ve okunaklı

İsimsiz siluetinin ömürsüz çizgileri oldu çok dokunaklı

Penceremin önünden nice alaylar geçiyor sonsuzluğa

Yere çalınmış buhurdanlıklardan dumanlar yükseliyor boşluğa




Ben ölü tablolarda arabesk motiflerin nefesiydim

Ben ölü gecelerde kafkaesk gölgelerin ateşiydim

Ben fersûde sütunlarda kıvrılan sonsuzluk lekesiydim

Ben ki batan gemiye son şavkını gönderen deniz feneriydim




Hazan bulutlarıyla gitmiş o çocuk bu rıhtımlardan

Hiçbir iz kalmamış onu gören ağaçlardan ve dökülen yapraklardan

Hiçbir haber yoktur çocuğun gözyaşlarına değen yağmurlardan

Emare yoktur hiç, gün biterken solan zambaklardan




Rıhtımlara nigehbân menfezlerden günbatımlarına bakıyorum

içimden kaybolan o çocuğu,

katakomplarda ve hipojelerde arıyorum

biri küçücük biri feleknümâ iki cenaze

ve açık iki mezar var önümde

aysız geceler ve kurşuni saatlerde ölenlere ağlıyorum

o masum çocuk ve canfeza sevgi,

bir daha hiç dönmeyecek

efsûs ki biliyorum







11 Temmuz 2025 5 şiiri var.
Beğenenler (4)
Yorumlar