Sonbahar Hüznü
Gittikçe uzaklaşıyorum ellerinden.
Sonradan görme bir sonbahar geliyor
Sen gidiyorsun.
Kuyruklu yıldızların hatırı kaldı sevgilim,
Gökyüzünü ezberleyen gözlerimle,
Dileklerime de artık uğramıyorsun...
Kilise çanlarını çalan putperestler,
İçini rahatlatıyor bir papazın.
Sen semaya kalkan ellerimin,
Henüz gerçekleşmeyen dualarındasın..
Bir sen kalmıştın oysa,
Bu yalan şehrin sönük ışıklarında.
Ondan geriye alınan abaküslerin
O hiç ezberlenemeyen çarpım tablosu bıkkınlığında.
İlk okul telaşım olarak kaldın beslenme çantamda.
Ben alışamasam da yokluğuna,
Sonradan görme bir sonbahar oturdu kucağıma.
Yine hüzünler, hastalıklı takvimler
Sararan yaprakların sokaklarda son dansları...
Ve sen şehrimin yabancı kadını,
Dilsiz akşamlarımın uyuşukluğunda,
Bir sardalya kokusunda,
Bir rakı beyazında,
Kaldın sonbaharımın buzlu sularında...
O bütün dingin anlatımına rağmen içi dağlayan sessiz bir çığlığı var şiirin. Farklı katmanlar arasında gezişiyle sonbaharın o pastel renkeri ve pastoral manzarası misali rengarenk ama sonbahar gibi hüzün çağlıyor her dize... Zaten sonbahar da hep hüzündür, hep aşka davet eden ama vuslata engel... Ne denir ki bu saatten sonra? Bir ihtimal belkili umut etmekten başka bir şey de gelmez elden...
Çok şık...
Çok asil şiir...
Aklına, yüreğine, kalemine sağlık adaş.
Var olasın...