Sükûtun Çağrısı
Göğe bakınca sükût giyinir gözler,
Yıldızlar usulca dizer eski sözler.
Bir nizam var — suskun, lakin derin,
Her ânı tartılmış kaderin serin.
Geceden sabaha döner çark-ı devran,
Toprakta bir sır, denizde bir ferman.
Rüzgârın nefesiyle çizilen izde,
Tesadüf susar, konuşur düzen gizlice.
Bir yaprak düşerken tanır mevsimi,
Gölgeden yansır zamanın resmini.
Kısa bir ömürle sonsuzluk gelir,
İnsanın yüreğinde sırra yer verilir.
Eğer her şey bir anlık geçişse sadece,
Niçin bu kadar derinlik var her hecede?
Bunca iç ses, bunca mânâ, bunca heves—
Savrulmaz boşlukta; sebebi elbette bir nefes.
Her şey fısıldar: “Varlık yok olmaz.”
Görünmeyen bir el, ânı yavaşça dokunmaz.
O denge, o yol, o sükûnetli zemin,
Sonsuzluğa uzanır incecik bir ilmik.
İşte bu yüzden susmaz kalbin içi,
Zamanla yarışır ruhun tek seçimi.
Ve en büyük huzur, en yüce sır,
O çağrıyı duymakla başlar bir asır.