Yadigârı Puslu Bir Ayaz
Sabahlar ah sabahlar
böyle mi olur?
Hüzne ait pencereler,
kaç vakit
geçince
Bu sabahların buzunu aldırır?
Buz beton,
yokluğun kaleminden;
dökülür çizgiler yüzüne.
Temaşa eden sensizliğin izinde,
sevdaya kalsa da,
bu amansız ayaz...
Her bir nefesin yolu,
kaburga çatlağında
çıkmaza girer;
Bir nefes vakit,
yolun ortasında kesilir.
Sokak lambası kadar suskun,
kör bir duvar kadar dilsiz.
Kuytu kenarda, ıssız bir kalp...
Feryat figan
hep sedasız boğulur.
Müntehir renklerin açlığı,
esirger kendini,
siyah beyazı selamlar,
sevinir durur.
Canlar yerle bir iken,
tarumar
bekleyişler mi
boşluğu doldurur?
Son nefesi versen de,
Seviler gelmez mi olur?
Gidişler ah gidişler...
böyle mi olur?
Oysa,
bir nefes uzağımda sanıyordum.
Mesafe de neki?
Sen giderken değil de,
Dönmeyince anladım.
Buz gibi,
Beton gibi,
Ölüm gibi,
Bir muştu seçti umut;
kanadı kırık meltemleri ve
yadigârı puslu bir Ay'ı sardı.
Lodos fısıldadı poyraza:
Ayaz, sensizliğe aitmiş...
sessiz ve yalnız.
Uzak değilmiş
Kokun kalmış yanağımda.
Teni sıcak,
kor gibi,
har gibi.
Huzurdu
vakit, seraba kalan.
Geçmişin içinden gelendi bu sensizlik
niyedir ki yine bu ayaz?
Hayaller ah hayeller
Böyle mi olur?
Bilinmez kimleri daha savurur,
nerelere estirir bu zaman.
Ayrılıklar hep çetin,
bir hançerin ucunda,
makber bir pencere...
Aynasında gerçeğe yansıyan:
Buz gibi.
Beton gibi.
Ölüm gibi.
Dönüşü olmazsa sevgilinin,
Bir hatadan ibaret mi?
Yoksa...
Bir ceza mıdır?
Sevmeler... ah sevilmeler...
Tcpassenger_ierdogan
12.10.2025/Ankara
Muhlisbirsevdaydıbildigimizbizituketen


