Yahya Kemal / Celile Hanımın Gözünün Nuru

Güneşten sakınmak için gölge dururdu

yarasına tuz basardı kanadı kırık kuşların

portakal çiçeği kokusu sürerdi boynunun kıvrımlarına Celile hanım

hayata dönerken yüzünü

aynı gökyüzünü öperdi şiirsel

tam ortasında durdurup zamanı

mutluluğu dansa kaldırırdı Yahya Kemal'de

'bu dansı bana lütfeder misiniz.?' dedi

paylaşır mısınız bir ömür kalp çarpıntılarıma umudu...


Geçerken bir vakit,

gözünün önünden sessiz gemiler Yahya Kemal'in

izlemek isterdi dökülen yaprakları şiir şiir

karanfil kokusu alırdı Celile hanımın yanağından

gökkuşağına bürünmeye hazırdı yüzünün kıvrımları

taze öpüşler büyütürdü göz kapayışlarında

bir ömür sanki ikiye bölünürdü

telaşlı adımlarla dolaşırdı yüreğinden meçhule

adının sokaklarından inerdi deniz manzarasına

sıradan bir dalga değildi susuşları

ve hiçbir mendile savaşını göstermedi gözlerindeki yorgunluğun

şahitti zamanın içine devrildiğine...


Dünya denilen hengamenin

uçurumdan düşerdi gözleri Celile hanıma

yinede el sallardı pencerelerden güvercinlere

ne kadar becerebilirse saçlarını okşardı gülüşlerinin

son seferine yetişir gibi Yahya Kemal'e yolculuğunun

uçurtması bulutla inatlaşan çocuklara benzerdi umudu

nereye baksa yeniden başlardı sevme saatleri

hep çoraklığına düşerdi niyetleri toprağın

iki dudak arasına sıkışmışçasına yazgısı

aheste büyürdü harfler yüzünün kırılgan çizgilerine

yaralarına dokundukça acıları derindi

tarumardı eşdeğer bütün yıkılmışlıklara sesi

belkide Yahya Kemal,

yokluğuydu Celile hanımın yürek cebinin...


Birkaç damla yaslanırdı Yahya Kemal'in kirpiklerine

ne de olsa bir aşıktı dünyanın dilinde

bir yanı bir iki üç dört beş sanki

bir yanım sağım solum saklanmayan söbe

ve hangi sokağın dönemecinde yorulduysa

içinde bir yaşamak hep tebessüm etmekte.

Belliki eksik kalmıştı düşü ahh edip ağlayamadan

kedere davet susuşlarıyla

füsunkar yanışıydı Celile hanım ömür sayfasının

yorgun göğünü ıslatırdı zamansız bulutlar

hala aynı yerdeydi ama bir yanı yarım...


Gökyüzü dardı Yahya Kemal'e

kendi çığlığında boğulurdu sesi

vaktin hüzne soyunduğu bir mevsimdi bu

aynalarda haykırırdı kırılgan yüzüne

tren vagonlarına yüklerdi yarım kalmışlığını

yıpranmış bir fotoğraf ellerinde

gözlerini kısarak 'hoşçakal' dedi bir şehre

kanadı, incindi, üşüdü ruhunun odaları

tanıdık bir ses karanlığına dokunurdu

bir salıncak kurdu yürek sızılarına

ritmi bozuldu sol yanının

gözleri hep o son mektupta burkuldu...


Eksik kaldı tüm sözcüklerde Celile hanım

ateşi har'dı kıyametinin

yol ayrımında intihardı lugatine

yorgun ve solgun bir yapraktı mevsimine

sabahın ilk ışıklarına yetmezdi anlatmaya ağlamalarını

efkara davet yüzüyle acıya saf tutardı iki gözü

duvarlara baka baka yaşlandı

koca bir dünyayı balkondan izlerim sanmıştı

ama bilmiyordu ki burası susturulmuş hayaller coğrafyası

ve öyle bir ağıt ki siyahı zifiri katrandı...


Bir vapurda

yarasını dertlendi içli bir elvedanın Yahya Kemal

dilinden kaybedilmiş hezeyanlar dökülürdü

hislerini kuruttu bağdaş kurduğu bir kıyıda

demi deryaydı sinesinin, yıkılmıştı ezberi

aynılaştı aynalarda yaşadıkça

yüreğinin odaları ıslak, hükümsüzdü içinin huzursuzluğu

tedirgindi öksüz kalan sözleri

ve boynu büküktü artık bütün hüzünleri.


Saygıyla...

07 Ağustos 2025 331 şiiri var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (2)
  • 1 gün önce

    Çok güzeldi kardeşim tebrik ederim...

  • 2 gün önce

    Ay ile Hilal’in dansı Sanırım Tülay Özekin yazmıştı bu öyküyü

    Mustafa kalemine sağlık

    Sevgiyle kal