Zincirlenmiş Zamanlar

Bir makinenin dişlisinde öğütülen eller,
Her vardiya, bir ömürden çalınan telâş.
Alınteri, patron cebinde altın küpeler,
Ekmeğe sürülen gözyaşı… Tuz, kan, ateş.
Sabahın kör çığlığıyla başlar kâbus:
Çarklar döner, emek kırılır paslı mafsallarda.
Hesap soran değil, soruşturulan bir umut,
Her grev, bir jopla ezilen yaprak hikâyesi.
“Emeklilik” dedikleri, mezara açılan tünel;
Yılların harcıyla örülür sessiz çığlıklar.
Çocuklarını doyuramayan ücretlerin kefen,
Hayat, kırmızıya bulanmış beyaz yakalılar.
Fabrikalar demir canavar, insanlar tükenmiş pil,
Saatler işler, vicdanlar paslanır durak bilmez.
“Hak” dediğin, sömürünün cilalı bir kırbacı,
Direnç, kırık bir kıvılcım… Sönük, yorgun, çaresiz.
Bu bayram, bayram değil; yürekte yara,
Kutlansa da zafer, hâlâ yenik düşen emek.
Yarınlara dair umut, kum saatinde bir avuç kar,
Erirken gözbebeklerinde, donar tarihin direnci.
Çünkü her "bayram", bir işçinin alnına vurulmuş mühür:
"Özgürlük" diye satılan, prangalı bir rüya.
Düşen her ter damlası, sermayenin tapusuna yazılır,
Yaşamak, bir lütuf değil; savaşılacak bir kavga.
Klişe bir şeyler söylemektense...
"Ne zaman tatlanacak bu yaşam Uzun bir öpücük gibi dudaklardan Sen söyle ne zaman" Adnan Yücel
Derin bir gerçeğin tasviri olan şiirinizi ve sizi kutlarım, Serdar bey, Çok saygım ile.