İstanbul Sana Hâlâ Bakar Şu İki Gözüm Çocuk Çocuk

Bir tutam çörekotunun sinen kokusu
geçmiş yılbaşılarına taşıtır beni
ve geriye getirir tüm mazilerimi
kıyıya vurması gibi denizin.
Ayakta duran tek şey,
şu iki avare kumrundur Mesut pencerende sevişen.


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Her gece bir suskunluk örter özlemle dolu sokaklarını
ve dağıtır sessizliğini birden ayarsız adımların.
Sana özenerek çocuk gibi başlarım
dört mevsim, dolu dolu ilk on sekiz yıllarını.


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Kim anlatır gözyaşlarıyla gürleyen seslere seni kim?
Kim, adını anar, özlemle yüreğim değilse?
Çok tuhaf zamanlardı, o bitmez hüzün dolu demli çaylarımız
ve kopacak bir dal gibi sallanırdı
Boğaz Boğaz esen birikmiş hırslı öfkelerin...


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Hangi yıl, hangi tahripkâr Eylül'dü
Sirkeci garındaki sığınmış uzun yolculukların?
Hiç olmadı tenkillerde saklanılacak
yarım metre kadar sakin bir yer...
Ve binlerce gece uzunluğunda
meczup ve talihsiz ayrılıklar edindin kendine.
Yalnız ben bilirim, şu yıllar sevgisiyle
uğruna sıkıntı çektiğim, ezici ve haksız davranışlarını!


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Sen hatırlamazsın elli yedi yılın
yağmur gibi yağan sessiz ağırlığını
ve yıllar sonra esrik bir şiir eşliğinde bana ellerimle yazdırttığın,
hayat acılarımdan sızan mısralarımı! ...
Hangi tarihini anlatacağım evladıma, hangi efsaneni?
Senden kalan derin bir kıyamettir köklerinden ayrıldığım!


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Denizlerinde Kanlıca ekspresidir
yüzen beyaz kuyruklu yıldız.
Sağa sola koşanlar, esnaf seyyar satıcılardır
Mısır çarşısındaki serin şerbetler âlemin.
Kimliği belirsiz, ürkek Paskalya mumlarıdır
suskun ve ağır ağır inen Tarlabaşı adımların...


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...
Şuranda, yetmiş üçte, zayıf titrek ellerimden
beyaz bir gül düşmüştü,
gök mavisi bir uyku gibi ansızın suya
ve dağılmıştı içimden, gitmişti gidebildiği gibi uzaklara.
Hangi gün, hangi akşamdı?
Unuttum, önüme, arkama ve düşmemelere baka baka...
Hatırlar mı şimdi beni caddeler, dar sokaklar,
eğri büğrü, sessiz Rum kaldırımlar,
sahipsiz pencereler ve kapılar?
Hatırlar mı Tepebaşı, Salacak, Galata köprüsü, Kuzkuncuk,
Büyükadada ki Maden, Çınar ve Kumsal?


İstanbul, sana hâlâ bakar şu iki gözüm çocuk çocuk...






İoannis Bozikis

Bir âfet gibi

(Atina-2012)

Copyright

27 Eylül 2020 50 şiiri var.
Beğenenler (23)
Yorumlar (17)
  • 3 yıl önce

    Doğma büyüme bir kadıköylü olarak,tabii İstanbulu anlatmak o havayı tarif etmek kolay deği. Bostancı sahilden adalara baktığınızda,istanbulu gerçekten bilenler hariç çoğu adlarını karştırır:),velhasıl İstanbul başka.. Şairi kutluyorum ...

  • Hâlâ özlemektir şiirin adı. Tebrik ederim İoannis şairim.

  • 3 yıl önce

    Muhteşem bir şiirdi.Tebrik ederim. Okurken hüzünlendim... kendimi sizin yerinize koyduğumda da, boğazım düğümlendi ve her zaman içimde olan o ses yeniden dilime dolandı: "Yaşasın halkların kardeşliği"...

  • 3 yıl önce

    Ne güzel ,okudum keyifle ...