Ağustos Böceği

Geçtiğimiz gecelerden birinde e-maillerime bakıyordum. Ağustos Böceği konulu bir mail dikkatimi çekti. Şöyle diyordu:

'Ağustos böceği toprak altında 12 yıl yaşar. Larva olarak. Sonra yeryüzüne çıkar. Ve 1 aylık ömrü vardır.'

Bugüne kadar hiç merak etmediğim bir şeydi; Ağustos böceğinin ömrü ne kadardır?

Aklıma La Fontaine'nin yazdığı fabl geldi. Ağustos böceği ve karınca. Hatırladınız değil mi?

Fabl da yaz geçer, kış gelir ve aç kalan Ağustos böceği karıncanın kapısına dayanır. Bir lokma yemek için. Karınca da ona ' Bütün yaz saz çaldın şimdi de şarkı söyle biraz. ' der ve kapıyı yüzüne kapatır.

Ağustos böceğinin sesini yaz aylarında duyarız. Gövdesinin arka kısmında hava kesecikleri üzerine yerleşmiş sağlı sollu iki plak vardır. Ağustos böceği, taş kadar sertleşmiş bu plakları çalarak o çok iyi bilinen sesini çıkarır. Biz de bu tek düze sesten sinir oluruz. Hatta denir ki; ' Ağustos böcekleri ötmeye başladı. Bu gün hava çok sıcak olacak.'

Bir aylık ömrü olan bir hayvan, nasıl oluyor da kış geldiğinde karıncanın insafına kalıyor? Ölmüş olması gerekirken...

İnternette araştırırken çok hoşuma giden iki yazı ile karşılaştım. Bir tanesi Sunay Akın'a aitti:

'Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama olarak 12 yıl bekler.
Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay... Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.
Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadın, bir daha yok.
Siz olsanız çalışır mıydınız?'

Bir diğerine de bloglardan birinde rastladım. Bir baba oğluna bu fablı anlatıyor. Ana fikrini soruyor. Çocuk ' Çalışacağız ' diyor. Sonra, çocuğun aklına takılıyor: ' Baba, karıncanın ömrü ne kadardır?' Araştırıyorlar ve karıncaların kırk beş ila altmış gün yaşadıklarını öğreniyorlar. Yine bir düşünce alıyor, çocuğu. Merak edip soran babasına şu yanıtı veriyor, çocuk: ' Bu La Fontaine, ağustos böceğine haksızlık yapmış. Şimdi sana bir aylık ömrün kaldığını söyleseler, işe mi gidersin, şarkı mı söylersin baba? Belki ağustos böceği bir aylık ömrü olduğunu biliyordur...Ne dersin baba? '

.../...

Ömrümüzün ne kadarını yaşadık, ne kadarı kaldı? Bunu bilmemiz mümkün değil. Bildiğimiz tek gerçek; bir gün bitecek olduğu. Bir gün, bir ay, on ya da yirmi yıl sonra. Bitecek. Bir an gelecek ve bitecek.

Bu gerçek bizi sorumluluklarımızdan uzaklaştırmamalı. O zaman hayattan koparız. Ama yaşadığımız pek çok şeyde aklımızın bir köşesinde durmalı. Hatta mümkünse, aklımız bu sözü arka planda sürekli tekrarlamalı.

Tekrarlamalı ki;

Belirsiz bir zaman aralığında yaşadığımızı unutmayalım.

Yaşamak istediğimiz şeyleri ertelemeyelim.

Saçma sapan sebeplerle yaşadığımız kayıpları yerine koyacak, geri döndürecek
zamanımızın olamayabileceğini unutmayalım.

Yaşadığımız an'ın ve yaşarken sahip olduklarımızın değerini anlayabilelim.

Tekrarlamalı ki;

Nefes alıyor olabilmenin. Yemek yiyebiliyor olmanın. Görebiliyor olmanın. Ne kadar değerli olduğunu anlayabilelim.

Sevmek için geç kalmayalım.

Seviyorum dediğimiz insanları kırarken özür dilemek için zaman bulamayabileceğimizi unutmayalım.

Seviyorum diyebilmenin. Sevmenin. Sevebileceğimiz, sevdiğimiz bir insanın varlığının. Bize bu duyguları yaşatan bir yüreğe sahip olmanın. Kıymetini anlayalım.

.../...

Bir Gün Kaldı Bize Yaşanacak

Dün kopan bir yapraktı, düşen bir kuru daldı
Bugünden güzel değil bulacağın yarında
Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında
Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı

Bir bugün kaldı bize birlikte yaşanacak
Bir bugün öyle güzel ve dopdolu özlemli
Dalından yeni kopmuş tomurcuk güller gibi
Bir bugün her şeyiyle taptaze ve sımsıcak............Ümit Yaşar Oğuzcan.

.../...

10 Haziran 2010 4-5 dakika 42 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar