Ben Bir Yazarım

Ben bir dülgerim. Duvarlar örerim harflerden. Bakışlarım mekik dokur, ekranla klavye arasında. Antalya'nın tam ortasında, çarşı içinde bir evin birinci katında, kapıdan girince ilk dar ve uzunca odada, bir ranzanın alt katında duvarlarını örerim Ülkemin geleceğinin. Gecem gündüzüme girmiş, günlerim birbirine... Aylardan nedir? Günlerden ne? Ayın kaçını göstermekte takvimler?

İşlek bir cadde üzerinde... Olan iki pencerem de gürültüye sımsıkı kapalı, panjurlar inik, koyu kahve perdeler çekik... Aşağıda mağazalar, dükkânlar, karşımda okul... Kimler gelir gider oralara? Kimler geçer kaldırımlardan?

Oda kapısı açık... Mutfağa uzanır bakışlarım en fazla. Gitse gitse; içeriye alınan balkonun dışına dizilen saksılardaki rengârenk çiçeklere, ardındaki çınar ağacına, küçük parka, dev apartmanlara ve bir parça gök mavisine kadar gidebilir ama vaktim olmaz onları seyretmeye uzun uzun. Sağ uçtaki saksılara kumrular yumurtlar. Birer çift bembeyaz potansiyel hayat... Gübü, güzel anne, cici anne... Ürkek ürkek bakar, kabartır tüylerini, korkutmak için. Kanatları uçuverecekmişçesine kıpırdarken, tetikte, anaç göğsü sımsıkı yapışık, emeğine...

Dışarıdan ve içeriden cıvıltılar gelmekte, yan taraftan müzik sesi... Üç kafeste toplam altı muhabbet kuşu, bir de kafesimde ben... Onlara bazı sözcükler öğretmeliyim. Oysa konuşmaya bile vaktim yok. Belki yemleri, suları... O kadar! Taklit edebildikleri 'Çıt çıt çıt...' klavye sesi...

Dışarıdakiler özgürce kanat çırparlarmış. Şarkılar söylerlermiş, umut dolu. Akşamüstleri geleceğe dair masallar söyleyerek uyutur, gündüzleri uçmayı öğretirlermiş yavrularına özgürce, dağlardan düzlüklere, deniz kenarlarına doğru... Geleceğe dair düşler görürlermiş, tünedikleri yerlerde. Sabahları talime çıkarlarmış. Tatbikat yaparlarmış, arasıra.

Gözlerim kapalı o dışarıya, tepeler ırak, dağlar uzak... Düşlenen Kaf Dağı, efsanelerde yer alan, yerinden memnun, gerçeğin semtine uğramamış. Kulaklarımda son ses İlahiler... Esma Hüsna, Kur'an Kıraati... 'Malik ül Mülk- ü Zülcelal-i Vel İkram...'

Donup kalmaz, bir anlığına dahi düşüncelerim, hayallerim, ümitlerim... Dur durak bilmez kara klavye üzerinde azimle kanat çırpan ellerim... Parmaklarımın uçlarında hayat, sevinç, mutluluk... Parmaklarımın uçlarında canlanmakta, tüm tasarılarım... Ülkemin apaydınlık geleceği, parmaklarımın uçlarında şekillenmekte... Boşlukta, heyecanlı bir telaş içinde ellerim, parmaklarım ve bakışlarım... Bakışlarım mekik dokur, beynim tasavvur eder, parmaklarım yazar, gözlerim okur. Gözler okur Hatay'dan Sinop'a, Iğdır'dan Çanakkale'ye kadar... Gözler okur, internet hattı uzunluğunca... Paraleller yolunca, meridyenler boyunca... Bir kutuptan bir kutba cümle âlem duyunca, gerçek olur bu rüya, yere batar o hulya!

Uzanırken ellerim klavyeye, uzanırken bakışlarım nurlu geleceğe, hızla harç koyar parmaklarım, tuşların üzerine... Tuşlar koyar tuşlar üzerine... Harflerle duvarlar örer. Ördüğü duvar, çekül istemez, gönyeye gerek yok! Gönyesi Kur'an'dır, çekülü Sünnet!..

Yürüyorlar kırlardan sokaklara, kucaklarında Kitap... Sımsıkı kapılardan içeri yürüyorlar! Dağlarda bekleyen nöbetçiler, kar altından baş veren kardelenler, ilkyazların engel tanımaz sürgünleri.

Baş aşağı ediyorlar, kötülükten, çirkinlikten yana ne varsa! Çarşılar, sokaklar, pazaryerleri... Şeytanların cirit atmakta olduğu plajlar, hamamlar, külhanlar... Toprağım insanı an be an bilinçleniyor. Kentlerdeki tüm şer odaklarını, horlanan O/NUR/larıyla denize döküyorlar.

Bir de bakıyorum, duvarlar ören parmaklarım, hapishaneler, zindanlar kapatıyor, okullar yapıyor, koskoca bir dünya örüyor, muhteşem bir gelecek... Hazır tüm kötülükleri, çirkinlikleri yıkmaya, dört duvar arasına sıkışan, heyecandan sıkışan küçücük kalbim! İçine tüm yaratılanların ve Yaratan'nın sığdığı devasa kalbim!..

Ben, yerde yazılmakta olan şiirlerin uçmakta okunması için dizeler demetleyen bir şairim. Ben, yazılmakta olan eserlerin, huzurda okunacağından son derece emin, temkinli, dikkatli ve daima tetikte bir yazarım.

Ben bir yazarım. Aşktan geldim, aşkı öğrendim, aşkla yaşadım, aşkla yaşamaktayım. Sevdaya sevdalıyım, aşka aşığım. Allah'a kadar aşka âşığım! Sevgiler yazarım, iyilikler, güzellikler... Yıkmaktan yana olmadım hiç, batıldan gayrı... Daima hayrı düşündüm, mutluluğu hayal ettim, müjdeleri ve müjdeleyicileri zikrettim. Yemin ettim bu çizgide, sonsuz kere vurulsa başım, doğru bildiğim her şeyi yazacağım! Ben esenlikler ve güzellikler yolunun kalemiyim. Gerçeğin kalemi... Ölümüne koruyacağım Kelam'ı ve son nefesime kadar savunacağım, pırlanta tuğlalarla örülen kutsal kalemi!

Sevgili Kardeşlerim! Sizler de dikkatle okuyun ve okutun, e mi?

***

27 Aralık 2011 4-5 dakika 12 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    deneme yazılarını sevip naçizane yazmaya çalışan başka bir Nur olarak diyorum ki;

    tüm dert tasa ,neşe,hüzün ,sabır sevda,umut ,huzur...yaz-kış,su-ateş....

    aşka aşk.....

    hepsi bundan dolayı değil mi zaten?

    heryerde aşk herşeyde aşk....

    görebilene....

    Tutuşabilene....

    Vurulabilene....

    tebriklerim yüreğine..sevgili Onur..........