Beyaz Can Kırıkları

Süzüldü kara kış. Ayakların altında ezilen beyaz mucizelerin tehlikeli yüzü çıktı ortaya. Halbuki başlanırken bir şeylere, bu göze alınmalıydı. Dört mevsiminde bahar olamayacağını elbette bilmeliydik. En azından gittikçe soğuyan hava, araya giren buz taneleri bize birer işaret veriyordu. Bunun sorgusu da en derin haliyle düşüncelerde yatıyordu.

Çok mu zordu akıl yürütmek kışın geleceğine? Ya da şöyle ifade edeyim, hiç mi istenmiyordu kış ve durmadan göz ardı mı ediliyordu bu soğukluk? Yok, hayır.. Kimi insanlar inatla görmezden de gelseler; kış içimizde. Araya ise erimeyen buzlar, erimeyecek, asla kaybolamayacak soğukluklar girdi. Ne bir soba gibi yanan yüreğin ateşiyle son buldu bu soğukluk, ne de ılık nefeslerin kavuşmasıyla dindirilebilirdi.

Hayır, hiçbir şey kar etmiyor bu soğukluğa. Eller bumbuz, yürekler cayır cayır yanmakta, yüzler gözlerden dökülen yaşlarla bir nebze de olsa ısınmaktalar. Yüz soğukluğa katlanabilseydi eğer, ne yüreğinin yanmasına, ne de gözlerinin akmasına izin verirdi. Bu böyle sürüp giden en hazin bir kış olsa da, ufacık bir ısınma umudu, her zaman içlerde vardı. Kışın en patlak verdiği noktada bile içlerden akıp giden sıcacık duygular bu umudu hiç söndürmüyordu.

Hiç olmazsa eller paltoların ceplerine sokulacak, başlara şapkalar geçirilecek, kaşkollar boyunlara dolanacaktı. Bu kış da böyle geçecekti belli ki. Elbette sıkıntılar bu soğuğun peşini, ardı sırasını bırakmayacaklardı fakat her daim bilinen bir şey vardı, dört mevsim de bahar olsaydı eğer, baharın değeri hiç bilinmeyecekti. Sıradan, olağan bir durum olacaktı her günün sıcacık olması.. Ama yavaş yavaş bahar yaza çevriliyor, yaz sonbahara dönüşüyor ve sonbahar da bizi kışa kavuşturuyor. Böylece ruhumuz her mevsimin ayrı taraflarını tatmış oluyor.

Kışın gelmesiyle baharı arıyoruz. Bahar ise durmaksızın bizi arıyor. Ama işin olumlu tarafı şu ki her mevsim baharı yaşasaydık, içlerimiz şimdiki kadar sıcak, şimdiki kadar sabırlı olmayacaktı. Sanmayın ki baharda yüreklerin buz gibi olacağını.. Isınan havalarla kalpler de ısınır elbet ama şimdiki kadar kıymetini anlayamayız o sıcaklığın. Çünkü o anda her şey sıcaktır, her şey ılıktır ki duyulmaz içlerde yanan ateşlerin dumanları. Ama kış geldiğinde, hem karşındaki insanı ısıtır yüreğin, hem de kendine ait hissettiğin canın seni sarmalar sımsıkı...

Ne soğuktan kaçmak, ne dört mevsim baharı yaşamak, ne de duyulan ufak bir yürek kokusunu buram buram yürekte taşımak imkansızdır. Bu aşamada görülen şu ki buz tutmuş eller kavuştuğunda birbirine, aradaki tek sorun içlerdeki sabırsızlıktı. Bu sabırsızlığı da yenerse insan şunları yaşar;

Birkaç ay üşür, donar, buz olur yüreği. Ama içinde her zaman umut ve sabır taşıdığından hiç pes etmez. Karlar üzerine yatıp da ölümün gelmesini beklemez. Aksine o kış onu öylesine güçlendirir, kuvvetlendirir ki yavaş yavaş bahara yaklaşıldığında kendine ait hissettiği o güzel duyguları hiçbir zaman kaybetmez. Hala sabırlı, dirençli, umutlu, yürekli, cesaretlidir. Ölümün karalığını unutur, yaşamın canlılığına kavuşur baharla. Ama o insan bahara kavuştuğunda bunu hak ettiğini hiç düşünmez. Onun yaptığı zaten gelecek olan baharı sabırla ve umutla beklemektir.

Buna da kim ne diyebilir ki?...

31 Aralık 2011 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Yaşam bu. 4 mevsimi bahar gibi dilerken sevilene yürekler üşümeye başlayınca sadece soğuklar ve kış kalıyor seçenek olarak. Yaşamdan iç çekişler gibi algıladım bu güzel emeği. Yürekler üşümesin sayın yazar dost

  • 12 yıl önce

    Güzellik ve çirkinlik, kış ve yaz herşey zıttı ile varoluyor kâinatta, bunun bir tek istisnası yüce rabbimizdir. Peşpeşe gelen mevsimler doğanın önce ölmesi sonra yavaş yavaş dirilmesi birşeyler anlatıyor biz insanlara. Sabırlı olmayı da öğretiyor aynı zamanda, acele etmemeyi, hani var ya güzel bir türkü''Ne de olsa kışın sonu bahardır, bu da gelir bu da geçer ağlama''ağladığımız günlerin sonundada dik durabiliyorsak hayata ve diğer insanlara karşı ne mutlu bize...Güzel bir yazı Filiz kutlarım seni...👍