Hüznün yeri ve zamanı belli olmaz...

...çalışma odasının loş masa ışığında gözleri kapanırken, okuduğu kitabın
adını unutmuştu bir an. Bu O'nun uyanmasına yetmişti. Bunadım mı?
Duvarda kendi halinde tebessüm eden Catherine Deneuve, saçmalama
demişti ama sırtı resme dönük olduğu için ne onun tebessümünü görmüştü
ne de içinden söylediği sözü duymuştu. Yine de resmin biraz üstünde
antika kılıklı artık kuşu çıkıpta ötmeyen her ne halse de hâlâ çalışmakta olan
çatısı tozlu saate baktı. Dört mü olmuş?

...oysa iki saat önce yandaki bahçeli eve ambulans gelmiş apar topar git-
mişti. Onların o iki katlı evin üst katına yeni taşındıklarını biliyordu. Gençtiler.
Nikâhtan çıkıp doğruca eve gelmişlerdi. Çocuk keldi ama yakışıklıydı. Kız da
fena sayılmazdı. Yazın ortası. Balayına da çıkmamışlar ya da durumları şim-
dilik müsait değildi. Onbeş günlük evliyken henüz işte iki saat önce, yan
bahçeden hayatında duymadığı bir çığlığı duymuş, sokaktaki sakinlerinde
uyanmalarına yetmişti bu çığlık. Odasının açık olan penceresinden bakmış
pencere dibindeki elma ağacının çürük elma kokuları arasından onları
evlerinin önündeki kaldırımda görmüştü. Kocasını yere uzatmış, başının
altına belki de birlikte uyudukları yastığı koymuştu. Ambulans ambulans
feryatları arasında herkes bir şeyler yapmaya çalışırken, siren sesleride
yaklaşmıştı. Ölümün nedeni kalpti. Bu da çaresizliğin bir başka boyutuydu.
O boyutu acılı kadının bakışlarında yakaladığından beridir dalgındı...

12 Şubat 2010 1-2 dakika 181 denemesi var.
Yorumlar