İmdat

'Sen' dolu iklimlerden sıyrıldım da bana geldim. Çok zamandır görememiştim kendimi, üşüdüm biraz... İklimim şaştı, sıcak bir aşktan buz gibi bir yalnızlığa toslamak hoş olmasa gerek...
Yine zaman geçti ama sen aldırma... Kızgın değil sana bu geçen zaman! Arada bir konuşuyoruz şifayı kapmış biz bizden gideli beri... Ama iyileşeceğine dair inancını da hiç yitirmemiş, tıpkı benim gibi...
Göğsümü siper ettim yalnızlığa, yanmasın nice sevdalılar... Ona dedim ki; ben bende beni göreli beri, sevdiğim bambaşka yüreklerin sıcaklığında kavruluyor belli...
Sesini çıkarmadı, haklıydım bu haklılığın vermiş olduğu suskunluk; cevaptı. Sakız satan çocuklar ve yardıma muhtaç yaşlılar bile seni söylüyorlar. 'Allah rızası için...' derken dilenciler; yüreğimden sensizliğin közleri salınıyor. 'Allah rızası için umudum ol...' diyemedim.
Sakız satan çocukların derin kederlerinde yüreğim yine seni söylüyor. 'Sakız alır mısın abla?' derken gözlerinde yakarış, gözlerinde sitem, gözlerinde yenilmişlik var... Hepsi seni söylüyor.
Zengin züppeler dediğimiz baba parasının söz hakkını doğurduğu o bar senin bu bar benim gezip tozan, hayatı zevk-i sefa içinde geçiren gençler de seni söylüyorlar. Hepsinde bir parça sen var...
'Sen' dolu iklimlerden kopup kendime geldiğimde bile seninle karşılaşıyorum. Meğer aşkın bütün sıfatlarında gizliymişsin sen... Yüreğimi çok zamandır sevgiyle beslemedim. O gün bugündür hıçkırık tutar, yutkunmakta da zorlanırım.
Şahıs eklerinin hepsinde sen gizlisin. Nice ben'ler, sen'ler o'lar, biz'ler, siz'ler ve onlar geçiyor ki senden... Hepsi sadece sen!
Gözlerimde çakmağının izi kaldı, yanan gözlerim değil yüreğim de değil ama senden izler kaldı...
Bırak sevsin seni hayat... Ben de senden sonra itekleyerek değer katıyorum her bir anıma...
Gitmiyor ki yalnızca geçiyor zaman... Küçücük bir yüreğim var benim o yüzden kir pas içinde kaldım belli... Tutturamadım sevmenin kıvamını, bir şeyler fazla geldi sana ve ben eksik kaldım.
Yağmur damlalarını terlemiş avuçlarımın kan kardeşi sayıyorum, yüreğime akıyor kan dolu yaşlar...
Yağmur da kan ağlar mıydı? Hep böyledir adaletsizliğin kol gezdiği suskun savaşlar...
Hey Duvar! Çekil aradan seni yıkmadan gönül kapısını kırmalıyım... Kalbimin anahtarı onun yüreğinde kaldı, almazsam izinsiz gelmeye devam edecek...
Hey Duvar! Duvağım olsaydın şirin sözlü yâr saysaydım, sana onu öyle anlatsaydım nedir bu adaletsizliğin otur hele bir anlat...
Hergelesin, şimdi bittim. Çekirdek yüreğinin tekmeleyişlerine say, sökülsün yanlışların belirsizlikleri...
Onları bir sonraki gelişimde dikerim ikimizin adına... Gelişim dedim, bu iklimler feleğimi şaşırttı.
Kara teslim her yer buz, yüreğinde çatlaklar var... Öyle buz tutulmaz ki güzelim severek donacaksın.
Onu bile beceremedin. Şimdi 'İmdat' çığlıklarını senin gibi sevmeyi bilmeyen birine at... Duymuyorum, duyarsam yüreğim sana çözülür...
Bir 'İmdat' da ben koparırım. Gülü sevdim tamam, gönlün hoş olsun şimdi beni bırak...
Yanmak da bir olsun, donmak da... Yeter ki kırık kanatlarımı tekmelemekten vazgeç, uçmayı unuttum düşmeyi bile beceremiyorum. Haydi, imdat ki ne imdat...
Böyle olacağını bilseydim sever miydim sanıyorsun? Severdim tabi ki! Aşk nakış işi... Öyle ya da böyle, bir şekilde... Beceremesen de söküklerini dike dike öğreneceksin sevmeyi...
Severdim yine, hem de deli gibi...

12 Aralık 2011 3-4 dakika 464 denemesi var.
Yorumlar