Kaçıncı raunt

yüreğimi tutsaydın avuçlarında çınlardı kulakların
o zaman polenlere fısıldardın

bu günlerde
pişmanlıklarını gecelere yazmazdın
sen ki ciğerimin küflü yazgısı
anlasaydın derdimi
alçakça sırtımdan vurmazdın

bak aşağılıyorum seni
bir değerin olsaydı saklardım
belki de Akçakoca'nın yüksek tepelerinden
sana bir fener ışığı gibi yanardım

duygusalım bu günlerde.Elimde değil. Sertab
Erener'in "Vur Yüreğime" şarkısına takıldım.
Her halde ölümüm mü yaklaştı ne?

Şimdi ciddiye filan alırsınız beni de
korkutursunuz. Huyum kötü.

Uzun zamandır şiir yazmıyorum ya, ben ona
bağlıyorum. Galiba bulutlarım iyicene
birikti. Yağma zamanım geldi.

Mutfakta alabalıkları pişirirken, yan
komşumuz Gürcü'ler taşınmış meğerse.
Neden diyordum sesleri duyulmuyor diye.
Alışmıştım. Çok güzel kendi sanatçılarından şarkılar dinliyorlardı. Üstelik sarışın bir hanım vardı. Kibardı.
Günaydın filan derdi. Neyse.

Eee kedilerle köpeklerle konuşa konuşa
kendimi insanlardan uzağa düşürdüğümü anladım.
Artık insanların daha yakınlarında olmaya
başlamalıyım. Yalnızlık zeytinyağlı dolmalar
gibi sarmadan bulunduğum konumumu.

Bazı dar kafalılarda anlamıyorlar. Sanki bir
kutunun içinde yaşıyorlar ve orada hallerinden memnunlar.
Oysa "A"diyorum. Onlar inatla "B" diyorlar.
Yine de seviyorum dar kafalıları. Kültür zenginliği. Yadsıyamam.

İşte böyle. Önemsenmeyenler içinde yaşamaya
alışmam zor olsa da... alışacağım. Yalnız şu
burnuma giren ve sürekli hapşırtan polenden
kurtulursam sarma dolmanın tadına bakacağım
Mayhoş olmalı. Bakmayın pirinç pilavına limon filan sıktığıma. Can sıkıntısından.

Yok inat ettim. Şiir yazmayacağım. Ne yapsam
siyasete mi atılsam. Yoksa fidanlığa çıkıp
eşekler gibi anırsam mı?

18 mayıs 2009
27 Eylül 2009 1-2 dakika 181 denemesi var.
Yorumlar