Parklarda

--------------------------------------------------------------------------------

Saçlarını arkadan topuz yapmış. Birini bekler gibi oturuyor. İkircikli.
Sonbaharın sapsarısı tenha yollara yaprak yaprak dökülmüş. Sarı kokar mı, kokuyor işte.

Çevrede garip bir sessizlik var. Birkaç yabani güvercin havuzun durgun suyundan su içip fırıldaklar gibi dönen gözleriyle dört bir yanlarına bakıyorlar. Merak etmeyin kedi yok diyeceğim ama kuş beyinliler anlamazlar ki. Sonra uçuyorlar. İlerde çam ağaçlarının yoğun olduğu
bölgede kayboluyorlar.

Turuncu renkli banklarda belediye giysili insanlar oturuyor. Memleket meselelerinden konuşuyorlar belli ki. Yanlarındaki çöp bidonlarına
süpürgelerini yaslamışlar, diplerinde dikilip duran simitçiye bir şeyler söylüyorlar.
Simitçi gülüyor. Her halde şakalaşıyorlar.

Halıyla kaplı ayrılmış dairemsi yolda emekliler yürüyüş sporları yapıyorlar.
Evlerine döndüklerinde güzel bir duştan sonra kızarmış yumurtaları tereyağlarıyla eminim göçürtürler.

Saçlarını arkadan topuz yapmış hanım cep telefonuyla konuşuyor. Kimbilir ne sıkıntısı var ki ara sıra sesini kısıyor. Sanki etrafta duyacak birileri varmış gibi. Belki de yerin kulağından korkuyordur.

Oturduğum piknik masasına bir iki tane yabani kestane yaprağı ıslak ıslak düşüyor. O ara buraların çaycısı olduğu anlaşılan biri ....misket misket oynarlar'ı ıslık çalarak söylemeye çalışıyor. Yanıma geliyor. ?Abim çay...'
Plastik bardakla sıcak çayımı yudumlarken, gök yüzünden nereye gittiği belirsiz bir uçağın sesi, az ötedeki caddeden gelen fren seslerine karışıyor.

İkimizin oturduğu masada şimdi sen yoksun ama bir çizdiğimiz baş harflerimiz duruyor. Her nedense kalp yapmamıştık.
Ben de tereddüt ediyorum. Kalbi şimdi yapsam mı yapmasam mı diye?

Güya mutluluğun resmi! Pöh! Söyleyen doğru söylemiş. Aşk meşk samanlık seyran...laf ola beri gele. O halde niye buradayım? Bu masada ne var ki? Sen yoksan elimde evirip çevirdiğim iki yaprak neden buruş buruş olup sindi içime?

Şeytan diyor ki kalk atla metroya. Bir bilet. Bir yaşadığın şehir...
Sonrası, sonrasını sonrasını...basma oğlum şu küfürleri.

İlerden çocuk arabasıyla bir anne geliyor. Babaları yanlarında.
Mutlu bir aile tablosu. Bebeğin minik avuçlarında içi süt dolu biberonda sanki üçü de gülüyor.

Bir kaç masa ötede bir çift saksağan sana baka baka, ? sevgilin yok sevgilin yok...' diyor.

Az önce duyulan fren seslerinde kaza olduğunu söylediler önünden geçip giden iki kişi kendi aralarında. Zaten siren sesleri de yakınlaştığına
göre, demek ki yaralı var...

?Çaycı...'
?Abim'.
? Misket havasını çok mu seviyorsun?'
? Engürülüyük abim benim...'

İçinden, parkın tam arka tarafına düşen, Kurtuluş istasyonondan uzun upuzun marşandizin tıkır tıkır sesleri geçiyor. Oğlum bu denli yalnız mısın Engürü'de....

20 Aralık 2009 2-3 dakika 181 denemesi var.
Yorumlar