Sakız Hanım

Sabahleyin erkenden kalkardı, gözlerimi açtığımda beni izlerken yakalardım her seferinde, öyle hoşuma giderdi ki, seviyorduk bir birimizi...

Kolay değil di, onca emek vardı bu sevginin ayakta kalması için, karşılıklı özveri vardı, yeryüzünde, hiçbir şey karşılıksız olmadığı gibi, sevgi de karşılıksız olamazdı, büyüyemezdi bir başına.

Daha dün gibi hatırlıyorum, canım sıkılmış bir şekilde dolaşırken, karanlık bir caddede karşılaşmıştık. Gözleri öylesine güzeldi ki, gecenin karanlığında bile, renkleri belliydi, yeşilin en güzel tonuydu. İlk selamı ben vermiştim, öyle şirin, öyle sevimli, öyle güzeldi ki, o an, bu birlikteliğe evet demiştim, hiç düşünmeden.

Sanırım, aynı duygu ve düşünceler onun için de geçerliydi, kırmadı beni, gezdik bir süre birlikte, dolaştık sarmaş dolaş, tüm sokakları, sonra acıktık ve bir köfteciye gittik, bana yarım ekmek, ona da bir porsiyon köfte ısmarlamıştım, ne çok beğenmişti o köfteleri.

Zamanla, ne kadar alçak gönüllü ve her şeye razı bir karakteri olduğunu keşfetmiştim. En çok o yönünü sevmiştim aslında, tabi, bazen şımardığı olmuyor değildi ama belli sınırlar içerisinde oluyordu şımarmaları ve asaletinden hiçbir şey kaybetmiyordu.

Hiç unutmam, bir Pazar sabahı, yine erkenden uyanmıştık birlikte, önce kendimize gelmeye çalışıp, sonra bir güzel esnemiştik karşılıklı, yeşil gözleriyle göz bebeklerime bakarken, bakışlarından bana olan sevgisinin büyüklüğünü doyasıya hissettirmişti yine. Öyle kaprisleri ve takıntıları yoktu bu sevginin, tamamen doğal, içten ve samimice duygulardı.

Birlikte mutfağa gidip, dolabın kapağını açtığımda, dolapta yiyecek adına hiçbir şey olmadığını görünce, ikimizde çok şaşırmıştık. Neyse ki, imdadımıza kıyıda kenarda kalmış olan makarna yetişmişti. Sabahın köründe, makarna yemek bile keyifli gelmişti her ikimize de.

Kaç gün olmuştu eve kapanalı, tam olarak bilmiyorum ama uzun zaman olduğu kesindi, sadece arada bir canı çok sıkılınca gezmek istiyordu ve dolaşıp geliyordu. Her gelişinde sımsıkı sarılıyorduk bir birimize, sanki o kısa zamanlı ayrılıklar, koca bir ömür gibi geliyordu her ikimize de, hasret böyle bir şey, sevgi bu olsa gerek, derdim, her seferinde kendi kendime...

İlk kez çalıyordu kapımın zili, uzunca bir zaman sonra, çok şaşırmıştık ikimizde. Gelen kişi, İngiliz komşumuzdu. Biraz sohbet ettik oradan, buradan, sonra neden geldiğini anlattı bana. Benim kadar ev arkadaşımın da şaşkın bakışlarla komşumuza baktığını gördüğümde, anladım ki, haberi yoktu böyle bir durumdan.

Fakat ortada bir gerçek vardı ki, bizim bu güzel birlikteliğimizin yürümesi gerçekten de zor gibiydi. Çünkü bazen, evden çıktığımda, iki, üç hafta uğramadığım zamanlar oluyordu. Açıkçası bu birliktelik, şu an için güzel ve her şey yolunda gidiyor gibi görünse de, bir gün ayrılık kaçınılmazdı.

Komşum arkadaşıma çok iyi bakacağını ve asla onu üzmeyeceğini ve dilediğimiz zaman yine birlikte olabileceğimizi söylüyordu, gözlerine baktım, yeşil gözlerinde bir hüzün bulutunun dolaşmakta olduğunu gördüm, fakat hangi ayrılık mutlu bir süreç içinde gerçekleşmişti ki, bu ayrılık güzel olsaydı.

Önce kucaklaştık bir güzel ve durumu anlattım, içinde kopan fırtınaları, yüreğimin en derin noktalarında hissedebiliyordum, kalp atışlarını duyabiliyordum. İkimiz için de, en güzel seçenek buydu ve olmalıydı, ayrılık kaçınılmazdı. Arkadaşımın yabancı dili yoktu ama komşum gereğini yapar ve dil konusunu aşabilirlerdi, zaten ortada sevgi olduktan sonra, dile ne gerek vardı ki. Komşuma, bize biraz zaman vermesini istedim.

Tekrar oturduk birlikte ve saatlerce konuştuk birlikteliğimizi, iyi günlerimizi, kötü günlerimizi, mutlu anlarımızı, anılarımızı....

Çok olgun karşılamıştı bu durumu, bu beni oldukça şaşırtmıştı ama bu zaten onun en büyük özelliği, değil miydi? Yine kendine yakışanı yapmış, en ufacık bir kötü davranış içerisine girmemişti.

Birlikteliğimiz biterken bile, bana karşı olan bu saygılı ve seviyeli tutumu gözlerimin dolmasını sağlamış, birkaç damla yaş süzülüvermişti yanaklarımın üzerine. Gizlice sildim, görmesin istedim bu hüzünlü halimi.

Teselli vermek için, bak artık, İngiliz vatandaşı olacaksın, sınıf atlayacaksın, üstelik onlar sana, benden çok daha iyi bakabilirler ve üstelik İngiltere'ye bile gidip geleceksin. Oralarda birçok arkadaşın olacak ve beni unutacaksın belki, dedim.

Bu sözlerim belli ki, kırmıştı onu, incitmişti, kalktı oturduğu yerden ve kapıya yöneldi. Kapının önünde son kez kucaklaştık, yeşil gözlerine baktım, gizlemeye çalışsa da, o da ağlamıştı, nemli gözlerine baktım son kez ve komşumun ziline bastım.

Ona çok iyi bakmasını tembihledim, gereken özeni göstereceğine dair söz verdi bana ve ayrıldık, Sakız hanımla...

Sonraki haftalarda ve aylarda bir daha karşılaşmadık kendisiyle, çünkü tahmin ettiğim gibi, İngiltere'ye gitmişlerdi.

Yaklaşık bir yıl sonra karşılaştığımızda, büyümüş ve anne olmuştu ve üstelik iki tane de kendisi gibi çok güzel bebeği vardı yanında.

Sakız olan isminin de, Famous olarak değiştiğini, boynunda asılı olan kolyesine baktığımda fark ettim...

Beni tanımayacağını düşünmüştüm ama o güzelim gözlerinden anladım beni unutmadığını, sarıldık hasretle, o anlattı kendince yaşadıklarını, mırıldanarak, belki İngiltere'yi anlattı, belki de, evliliğinden ve çocuklarından bahsetti.

Mutlu olduğunu gördüğüm için, çok sevindim, mutlu olmak için ille de, bir arada yaşamak, dokunmak ve görmek gerekmezdi ki, hissetmek yeterliydi...

24 Mart 2010 5-6 dakika 95 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar