Zat,

Gülmeyi sevenlere... Gücenmeyenlere...

Her şeyin kimyası değişmekte üstelik doğal zaman artık doğallıktan çıkarıldığından bu hızlanarak devam etmekte... Her şey diyince sanırım uzayın bütününü dile getiriyorum fakat nefesimiz yetmeyeceğinden dönebileceğimiz yere kadar açılalım bu yüzme serüvenine ki boğulmadan canımızı birkaç fersah daha öteye taşıyabilelim bu yaşam denilen yapışkanımızla beraber... Ne onsuz oluyor ne de onunla her şey bitiyor... Bizi de aslında o ilgilendiriyor... Uzak uzay değil...
Yaşam...

Ara sıra oldukça hiddetlensem de kişilere ya da olaylara, aslında sevimli yönlerinin de olabileceğini düşünerek beklemeye geçerim ta ki gün ve devran cevap hakkını müsaade buyurduğu zamana kadar...
O zaman ne zamandır.
O zaman ?o günün koşulları öyle olduğu için bizde böyle davranmıştık-dedirttiği andır kişiye...
Yani zat'lar olayların bahanesini koşullara fırlatır durur... Aslında koşullar değil kendileri bahanedirler...
Ellerinde imkânları olunca başka... İmkânlar tükenince başka olurlar...
Koşullar fizik kurallarında uzam belitsel olarak karşımıza çıkar sosyal ilişkilerde asla koşul mutlak belirleyen olmaz koşulu uygun ya da uygun olmayan aklın heleogram dışa vurumunda da arayıp bir sürrealite kabına koyup yiyilesi leziz bir yemek olarak sürebilirsiniz anlağın doymayan midesine...
Ancak bu iki rol zat'ının...
-efendim tevecüünüz...
-zatı âliniz... Doğru söyler
-ha, ha, ha tamda dediğiniz gibi...
-evet, bende sizin doğrunuza katılıyorum... Bir birlerini mutlak doğrulayanlar... Bir beklenti tonu var elbet bu cilveleşmede...
Bozacı-şıracı... Cizvitleşmesi
Hele arkadan yağlayanı da eksik olmayınca değme Babil kıralı oluverir... Her ikisi de
Bir birini doğrulayanlar aslında bir başkalarını da doğrulamayanlardır... Ta ki boruları öttüğü sürece...

Yok, koşulların uygunluğu... Yok, bilmem teorinin olgunlaşması... Durumdan dolayı... Falan Fırt... Elde var zırt... totoloji...

Hani filmlerde adam vurulur öleceği de kesindir en yakın acil müdahale mucizeleri de hesaba katarsak bir günlük zamandan önce olmayacağı da kesindir... Ama yanındaki dayan kurtulacaksın... Damarda kan kalmamış halen dayan babam dayan... Yaralıda tamam ben iyiyim der bir birbirlerini kandırıp boğarlar Yalana... Hikâye bu aslında...
Yaşadıklarımıza ve birbirimizin gözünün içine baka baka yalan söylüyoruz... Kuralsallaştırıp olanakları cengâverliğimizin gölgesinde kendi meydanımızda harbe sürüp zafer çığlıkları atıyoruz sonrada... Üstesinden gelip alt ettiklerimizi kendi mizacımızda macunluyoruz aklımızın dış duvarına...
-Biliyorsun hep böyle sürmeyecek
-sen nerden biliyorsun sürmeyeceğini
-ben de bilmiyorum ama sürmeyecek... Yani sürmemeli... Çünkü o devam etsen de sen biteceksin bir gün... Sen devam ederken de o bitebilir belki
-Yani...
-Yanisi sahip olduğun bir şeyin yok aslında sahip olduğunu sandığın şeyler var
-gel bu yapay ve geçici olan şeyler için kimseyi üzmemeye bak...
-Gelişim diyorsun, sevgi diyorsun, paylaşım, hoşgörü, güzel diye dediğin ne varsa hepsini öne sürüyorsun
-ben'im diyorsun
-kural'ım diyorsun
-Tamam, ama ikisi de senin mutlağın olmamalı
-çünkü değişecek
-Çünkü 'değişmeyen tek şey değişimdir' sana dedirtecek...
Böylece diyalog sürüp gitse de anlaşılan o ki çok olan yine az olanın sırtından kamçıyı eksik etmeyecek gibi görülüyor...
Sizin tarihinizi bir şiir gibi silebilirler... Sizin adınıza kural karar kılanlar... Sizi kovabilirler...
Ancak her şeyin bir alternatifi olan ?bir'şey vardır... O da hiçbir şey hiç kimseye kalmayacak...
İyisi mi hiçbir şey için üzmeye değmesin...

05 Mayıs 2010 3-4 dakika 22 denemesi var.
Yorumlar