Büyük Anne

'Ya da hayatımın kadını'




-Büyük anneeee!!..
-Büyük annee!...

Kapıda patlayan çığlık, oda oda, salaon salon bütün evi dolaştı ve cevap bulamayınca küçük çocuğun ağzından içeri girdi. Büyük bir sessizlik küçücük evi yaşanmaz bir mekana çeviriverdi. Büyük anne acele etmese belki de bütün bir ev halkı ölüp gidecekti.

-Büyük anneee!
-Büyük anne!. .
- Hani nerde 'süğle be uşam ' sözlerin. Konuşsana. Büyük annem niye konuşmuyor?
'Gel', diyor kalabalıktan bir ses;' büyük annenin yüzüne bak.'
-Sen kimsin? Sen kimsin yav?
- Necmiye tizen.
-Bakmıyom işte

Kim bunlar büyük anne? Kim bular Allah aşkına! Ne seni,ne de beni; hele hele beni hiç anlayamayacak bu kalabalık nereden çıktı.Öldün mü? Öldünse öldün, ne olmuş sanki?

-Büyük anneee...
-Süle be uşam.
-Akıtma yapsanaaa.
-Sen çırpı topla be uşam.

.......
......

İspiyoncu bakkal hiç vakit kaybetmemiş. Nerede bulmuş babamı, ne zaman anlatmış tüm olanları!

Akşam babamın bütün hıncı kendinden önce girdi eve. Oda oda aradı beni. Bahçede incir ağacının dalında sallanırken yakaladı. Bütün hıncını oracıkta alıverecekti, alıverecekti ama, Büyükannemin:

-Dur bakam Hüsen, dur hele, desturuyla ya bana yeni bir ömür biçildi, ya da babacığım benim de evlatlarından biri olduğumu anladı, diyordum.

Oysa ikimiz de haklıydık. Ben cebimde param olmadığı için bir kutu bisküviye babaannemi bakkala veriyordum; babamsa elindeki pense ile namusunu kurtarıveriyordu, oğlunun dilini kopararak. Büyük annem izin verse, ne bakkalın ispiyonculuğu ne de babacığımın zalimliği hatırlanacaktı. Bu garibi, bu sabihi düşüvereceklerdi nüfus kayıtlarından.

Güneş çoktan yükselmiş. Mahallenin serçeleri asmada cirit atıyor. Gelin kaynana dolaşıp duruyorlar evin içinde. Bahçenin derinliklerine doğru yürüyorum. Kurumuş otlar ve çırpılarla dikiliyorum büyük annemin karşısına.

-Akıtma yapalım mı büyük anne?
-Yapalım be uşam.

Büyük annem unu ıslatıyor, tencerenin içinde kaşıkla karıştırıp duruyor. Bulamaç gibi oluyor hamur. Kolları da hiç ağrımıyor büyükannemin.

Ateşin başında sacın kızmasını bekliyoruz.

-Gavur gelince ne yaptınız büyük anne, anlatsana.
-N'apcaz be uşam, kala kaldık karşısında.
-Ne istiyorlardı?
-Ne bilcen be uşam, anlamam ki dilinden.
-Bir şey yaptılar mı size?
-Yapmazlar mı.
-Ne yaptılar? Hadi, anlat anlat.
-Bi gün topladılar bütün küylüyü, kapadılar camiye. Etrafımıza yığdılar odunları. Ondan sonracıma, gaz döküp yakacaklar. Tam o sırada yukarıdan başladı çete ateş etmeye. Yunan bi başladı kaçmaya. Vay vay vay... Çeteden çok korkarladı.

İçeride buğu kokusu genizleri yakıyor. Beyaz yaşmaklı bir kadın elindeki kitaptan dualar okuyor. Evin içi kadın dolu. Hiçbiri konuşmuyor. Hepsinin gözleri büyükannemin yatağına çevrilmiş. O cırtlak sesli kadın kolumu alıp götürecek.

-Gel yüzüne bak büyük annenin.

Dilim kilitleniyor sanki! Kolum konuşuyor dilimin yerine. Çekip alıyor kendini ucubenin elinden. Zangır zangır titreyen kolum zor atıyor kendini odadan dışarıya.

-Büyük anneee! Büyük anneee!!

Büyük annem ses vermiyor artık. Büyük annem konuşmuyor. Geçmişim susuyor. İçimde duvarlar yıkılıyor. Enkaz altında kalıyorum. Çaresizim, en çaresiz anlarımda çarem olan büyük annemsizim şimdi. Çıkamıyorum bir türlü kahrolası labirentin içinden.

Askerimiz Abdullah ağabey, kardeşimle ikimizi aldı Darıca'nın sırtlarında uçurtma uçurtmaya götürüyor. Kırmızı mavi renklerde kocaman, dev gibi bir uçurtma. Ben zor taşıyorum. Hele bir kuyruğu var! Hele bir kuyruğu... Ağabeyim uçurtmayı tutuyor. Abdullah ağabey elindeki ipi çözerken geri geri gidiyor. İkisi birbirine, ben de onlara bakmaktayım. Abdullah ağabey koşuyor, ağabeyim uçurtmayı salıyor. Uçurtma bir iki kafasını sallıyor ve kendini yere bırakıyor. Bizim uçurtmanın bugün de uçmaya niyeti yok. Boşuna koşuyor Abdullah ağabey, canı çıkıyor zavallının. Komutanının çocuklarını eğlendirebilmek için kan ter içinde kalıyor.

Tüylerim diken diken olmaya başladı. Oysa evden çıktığımızda hava ne kadar sıcaktı. Üzerimizde kısa kollu gömlek 'üşüdüm' diyorum. 'Tamam şimdi gitcez' diyor Abdullah ağabey. Rüzgar şiddetini gittikçe arttırıyor. Ağabeyim 'uçurtmayı uçuralım' diyor. Ben 'üşüdüm' diye tutturuyorum. Abdullah ağabey her ikimize de tamam diyor.

Bizim ilerimizde birkaç kadın dikilmiş, denize doğru bakıyor. Kendi aralarında bir şeyler anlatıyorlar; ama sesleri duyamıyorum. El kol hareketlerinden de bir şey anlamak mümkün değil.

Rüzgar daha da şiddetleniyor. Ağabeyim uçurtmayı zor zaptediyor. Uçurtma ağabeyimi uçuracak sanki. Kuyruğu, o upuzun kuyruğu kendiliğinden havalarda geziniyor. Abdullah ağabey, bir eliyle uçurtmanın ipini, diğer eliyle de şapkasını tutmaya çalışıyor. 'Bırak' diye bağırıyor ağabeyime. Ağabeyimin bırakmasıyla bizim hantal uçurtma, haşırtılar çıkararak bir anda göğe doğru yükselmeğe başlıyor. İki kardeş birbirimize bakarak sevinç çığlıkları atıyoruz.

Aman Allah'ım, ilerimizdeki kadınlar ne kadar da çoğalmış! Yanlarında çocuklar, adamlar... Hepsi denize doğru bağırıp çağırıyor. Hepsi de çırpınıyor. Deniz çıldırmış olmalı. Dalgalar, bir gün öncesi şakalaştığımız o dalgalar kıyıya doğru öyle bir saldırıyor ki, kalabalığın bütün sesi kaybolup gidiyor gürültünün içinde.

Her şey birbirine karışmış durumda. Kalabalığın feryatları, bizim kahkahalarımız, dalgaların gürültüsü.


Büyükannem bitiveriyor yanımızda. 'Daha ne duruyonuz? Hadin bakem, eve' diyor.

-Aaa, büyük anne, diyorum.
-Hadin eve, hepten hasta olcanız.
-Uçurtmayı görüyon mu büyük anne?
-Hadin bakim eve, dedim.

Tütsü kokusu ne kadar da ağırlaştı. İnsan bayılacak. O teyze hala kuran okuyor. Eve gelen giden hiç eksilmedi. Bir telaş bir telaş. Tek büyük annemden ses yok.

-Gece çocuklar bizde yatsın, diyor Mahmut amca.
-Olur, yatsın, diyor babam.

Yatakta bir sağa, bir sola dönüyorum. Uyuyamıyorum. Bu benim büyük annemsiz ilk gecem. Onun sıcaklığı yok yatağın içinde. Yatak buz gibi. Gözlerimi kapar kapamaz açıyorum. Korkuyorum gözlerimi kapamaktan. Necmiye teyzem geliveriyor gözlerimin önüne. Onun o korkunç sesi... 'Büyük annenin yüzüne bak, büyük annenin yüzüne bak...'

Artık yatağımın ısınmasını da istemiyorum. Nemciye teyzemin o korkunç sesinden de, büyük annemin melek yüzünden de korkuyorum. Yatakta bir sağa bir sola dönüyorum. Yatak buz gibi, gözlerim açık . Sabah ezanı okunuyor. Gözlerimi kapayamıyorum. Kapamaktan korkuyorum.

Sabahın ışıkları odaya giriyor. Benimse gözüme uyku girmiyor. Artık büyük annem yok, o gitti. Anladım ki artık onsuz yaşayacağım; ama korkularımla birlikte. Bundan sonra onun yokluğuna ve korkularıma katlanacağım. Demek ki yaşamımın yeni sayfası böyle yazılacak.

13.05.2008 Eskişehir.

28 Aralık 2008 6-7 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 15 yıl önce

    "...çarem olan büyük annemsizim şimdi..." Ben böyle bir akraba, büyükanne sevgisi pek yaşayamadım. Büyükannelerim biz çoook küçükken bakmışlar bize. biz büyüyünce de onlar Adana biz Ankara. Gün geçtikçe çocuklar kreşler, bakım evleri, bakıcılar... Toplum yitiyor. Toplum bitiyor... Bu duygular bu sıcaklıklar öykülerde kalmasın. Teşekkür ediyorum, Tebrikler. 😙

  • 15 yıl önce

    Toplum bir zincire benzer. Halkaları oluşturan ailelerdir. Onların güzü, toplumun gücüdür. Aileler de gücünü aile fertlerinin sevgi ve saygısından alır. Dedeler, büyük anneler ilk saygı duyulması gerekenlerdir. Ben bu öyküyü kendi yaşamımdan aldım. Ve dualarım büyük annem için oldu hep. Nur içinde yatsın. Teşekkürler yorumunuza.