Günlük(2)

Gaziantep/Bir Perşembe Gecesi/2008






...Geceydi
İsli bir çığlık gibi düşmüştü üstümüze
Baldıran zehrinin etkisi
Erguvan ağacının altında
Çarmıha gerilen havarilerdik...






Aslında yaşadıklarım dudaklarımdan dökülenlere hasretle belenmiş şiir tadındaydı. Bugün yine adımlarken yalnızlığımı, içime bir ok gibi saplandı yaşadıklarım. Gece isli bir çığlık gibi düşerken üzerime, paltosunun altına kaybolan acemi bir serseri gibiydim. Acaba beni gören oldu mu? Acaba bu halimi görse ne derdi? En son söylediklerini hatırlıyor musun ey kalbim? Ah! Ah! Gökyüzünün kahırla ağlaması benim sesim, şimşeklerin ruhumda parlaması benim isyanım, kara bulutların öfkeyle hafakan oluşturması benim suçum... Hâlbuki kendimi bulutların ucuna asıp, damlaların kenarına yapışmış, sevgine kement atıyorken bıraktın ellerimi... Kalsaydın da kuruyan dillerime bir lahza nefes, çürüyen benliğime kuvvetli bir ses, üşüyen iliğime saklanmış heves, kapanmayan kirpiklerimde duam olsaydın, duam olsaydın, duam olsaydın...





Ayazda tir tit titriyor sözcüklerim biliyor musun? Sıralanmış bir ağıt misali birlikte mırıldandığımız melodimizi şimdi efil bir rüzgâr çalışıyor. Yüreğimden kopan damlalar çoktan ummana karıştılar. Her ümit kırıntısı dönmemek üzere kaçarken avuçlarımdan bir kum fırtınasında kayboluyor gözlerim. Mürekkebim dağılmışsa hüzün yazdığımı sanma. Ayrılık mührünü ben alnıma kazdım zaten...





Sahi ne demişti en son: ?Gözlerimin iskelesine bir yanaşabilsen en sevdalı dalgaları görebilirdin. Ve ben her ne olursa olsun bütün acıları, hüzünleri mutluluğa boyardım.? Evet evet tam olarak böyle demişti... Başım yine çatlayacak gibi. Aya baksam o da bakarı mı acaba aynı anda? Ne kadar da saçmalaya başladım. Uyu artık, uyu da kanadı kırık yıldızlar yol göstersin sana...







...Solmuş bir çiçeğin son demleri
Sönmüş bir volkanın eski günleri
Susmuş bir bedenin çığlık sesleri
Tarlalara eğe kemiğinden tohum ekmektir



Hayat atın terkisinde düş uykusudur...






Zekeriya EFİLOĞLU










...Aynı zamanda ama başka bir yerde.....










İzmir/Bir Salı Gecesi/2008







...Gün geceydi...
Gün zehirli bir şiirdi yokluğunda.
Nefesiyle uyanacağım bir sabahı g/izliyordum dualarımda...
Yalnızlığım ne çokmuş meğer...





Sana yazdıkça yaklaşıyordum güncem bari sen anla... Onun suçu değildi bu hasret kokan fırtına. Onun için bu delice yağan yağmur kirpiklerinden dökülmemeli. Bu hayattan kopuk hallerini gördükçe dayanamıyorum. Ben ömrümü gözlerine bağladıkça sevgiyle örerdim bulutları... Attığım her ilmeği boynuna geçirişine dayanamıyorum. Dua dua yükseliyorum gökyüzüne yanıp kavrulan ruhumla. Damla damla yağıyorum da anlamıyor. Avuçlarından süzülüp aksam; ellerimi bıraktın diyor. Ne yapsam ne etsem şu ayrılık derdini silemiyorum yüreğinden.





Sözcüklerin üşümesine dayanamıyorum ben sevgili günlüğüm. O ne söylese dudaklarımla ıslatıyorum harflerini bir bir. Sırf karanlıkta kaybolmuş gözlerine ulaşsın diye rüzgara emanet ediyorum şarkımızı... Ama o beni suçluyor rüzgara güvendiğim için yüreğimi dağlıyor anlamsızca. Neden... Neden bana inanmıyor.
Ay ışığını izliyorum her gece aynı göğün altındayız ve inadına şarkımız dudaklarımda... "Senede Bir Gün"






Biliyorum,
Biliyorum o da beni düşünüyor ve kim bilir
Belki de aynı umuda kanatlanan yıldızı seçiyoruz dileklerimize...






Ayşegül TEZCAN

22 Ocak 2009 3-4 dakika 24 öyküsü var.
Yorumlar