Gürcistan'a

1 aydır babamlarda yatıya kalıyorum. Sabah 9. 30 gibi uyandım. Dizlerime kadar güneş, nasıl terlemişim.

Apar topar indim aşağı. Herkes uyuyor. Kimseyi uyandırmadan çıktım.

Gözlerim hala şiş. Güneş gözlüğünü taktım, arabanın termometresi 38 i gösteriyor. Saat henüz sabahın 10 u. Klimayı açtım lakin Allah klimaya yardım etsin. Araba alev aldı alacak.

Kendime gelmek için teybin sesini son açtım esneye esneye.
Nereye gideceğimi de bilmiyorum. En iyisi eve bi uğrayayım, bi çay içeyim, sonra karar veririm.

Kuyubaşındaki Opet petrolün bulunduğu kavşakta kırmızı ışıkta durdum. Suriyeli dilenci bi çocuk bütün ısrarlarıma rağmen cama biraz su döktü. Sonra elindeki kirli cam siliciyle camı bi güzel kirletti. Önümü göremiyorum.
Sonra çocuk kaçtı.

Sileceklerle camı temizledim, sola doğru direksiyonu kırıp devam ettim.
İtfaiyenin yanındaki ışıklardan henüz geçmişim, hızım 50 falan. Sanayinin olduğu taraftan bi araba aniden yola bi daldı, ama ne dalış. Sanki bütün yol onun biz de babasının hayrına o yolu kullanıyoruz.

Neyse fren... fren... fren ... kılpayı kurtardık. Benim lastiklerden duman çıkıyor. Arkamdaki arabalar kornaya nasıl asılmışlar, eyvah ki ne eyvah.

Elini kolunu sallaya sallaya anayola dalan arabanın şoförü korna seslerini duydu.
Arabayı durdurdu. Kapıyı açtı, indi arabadan.
80 yaşlarında aksakallı bi dede. Sağ elinde bi sopa

- Ne kornaya basıyosun lan dedi.
İn aşağı.

Başımı camdan çıkarıp arkamdaki arabayı göstererek :

- O bastı kornaya dede dedim. Valla ben basmadım.

-Lan in aşağı diye tekrarladı.

- İnmem dedim.

- Hangi puşt sana ehliyeti verdi dedi.

-Eskiden ehliyet almak kolaydı dede dedim.
Eşşeklere bile veriyorlardı.

-Belli oluyor dedi.

Arkadaki sürücüler çıldırmış vaziyette, birkaç tanesi aşağı indi.

Neyse zor bela dedeyi sakinleştirdik. Gitti, bindi arabasına. Arabası 12 eylül darbesinden kalma bi hurda. Bekle bekle hareket etmiyor.
Tekrar sopasıyla indi aşağı.

- Çalışmıyor lan bu dedi.

Bana doğru çok gaddar bir şekilde geliyor .

-Bittin lan sen dedi.

-Benim ne suçum var? dedim.

Kes lan dedi. Çıkar ağzındaki o sakızı , serseri.

İndim arabadan, birkaç kişi toplandık, arabayı çalıştırmaya çalışacağız.
Lakin dede beni gözüne kestirmiş, darbeyi indirecek.
Kalabalığı yara yara bana doğru iki adım attı.
Sopayı kaldırdı,

Bayıldı. . .

Kucağıma yığıldı.

Neyse, genç birinin yardımıyla adamı arabaya koyup hastaneye götürdük. İki sağlık görevlisinin yardımıyla sedyeye koyduk. Acil müdahale odasına götürüyoruz.
Gözlerini açtı, şöyle bi 180 derece etrafına baktı.

-Arabam nerde dedi.

İstifimi bozmadan, intikam alırcasına;

-Bozuldu dedim.

-Sen bozdun dedi.

Sonra bağırmaya başladı hastanenin koridorlarında;

-Bu adamdan şikayetçiyim.

Doktor ilk müdahaleyi yaptı, bizim ihtiyar kendine geldi.
İçeriye iki güvenlik görevlisi girdi.

-Amca bu adam size zarar mı verdi. Niye şikayetçisiniz ?

İhtiyar kalktı, sedyede oturdu.

-Bu dedi beni göstererek , tam bi trafik canavarı.
Arabamı da o bozdu.

......................................................

Adamlara yarım saat derdimizi anlattık, ikna oldular nihayet.
Arkama baktım bizim ihtiyar cin gibi sedyede oturuyor.
Hemşire geldi. ''Bi serum versek iyi olur dedi.
Haydaaa , lan daha kahvaltı yapmadık. Ağzım zehir gibi sigara kokuyor.
Serumu taktılar, bizimle gelen delikanlı işim var diyerek gitti.
Ben refakatçi olarak ihtiyarın başucunda bekliyorum.

Yarım saat kadar sonra hemşire içeri girdi.

- Hemşire hanım, serum çok yavaş damlamıyor mu? dedim. Biraz hızlandırsanız.

-Yok yok dedi. Böyle gayet iyi.

Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, bir sağa bir sola yürüyorum. Yok abi, bu serum bitmez.

Bir süre sonra ihtiyar :
-Yaklaş hele yeğen, sana bişey soracağım dedi.

-Sor dedim

-Yav bu gürcü karıları güzelmiş diyorlar, doğru mu,?

-Bilmem , hiç görmedim.

- inanmam, hiç mi görmedin lan.

- Hiç görmedim dedim.

Adam bastı kahkakayı, nasıl gülüyor, nasıl gülüyor, arada

- Hiç mi lan diyerek kahkaha üstüne kahkaha atıyor.

İçerideki hastaların hepsi bize bakıyor.
Doktor girdi içeri. Sinirli sinirli bakıyor bize.
Bişey demeden çıktı sonra.

- Bak hele yeğen, ben Gürcistan'a gitmeyi düşünüyorum dedi.

- Bana ne ya, nereye gidersen git dedim.

- Öyle deme, oralar çok ucuz diyorlar.

- Git ama arabayla gitme dedim.

- Yok, arabayla gideceğim dedi. Otobüs rahat değil.

- Sen bilirsin dedim. Sopanı da götürecek misin?

- Evet dedi. Lazım olur.

İçimden ''hele sen bi sopayla Gürcistan'a giriş yap ; anlarsın neye lazım olduğunu'' diye düşündüm.

Bana baktı:
- Ne gülüyorsun dedi.

-Hiiç dedim. Gürcü kadınlar güzeldir. Hem de öyle böyle değil. Gitmelisin.

Sapsarı, çoğu çürümüş kırık dökük dişleriyle gülümsedi.
- Biliyordum lan Gürcü avrat gördüğünü.

Gideceğim dedi. Ama oğluma söyleme. Yoksa bozuşuruz.

-Söylemem. Yalnız bir sorunun var ihtiyar dedim.

- Ne ? dedi

- Sana bi merdiven lazım

- Niye ki?

- Gürcü kadınlar uzun olur.

- Deme lan.

- Öyle...

Bizim ihtiyar sırıtarak hülyalara daldı.

Bir süre sonra hemşire gelip biten serumun iğnesini çıkardı .
- Tamam dedi. Gidebilirsiniz.

İhtiyara dönüp;
- Geçmiş olsun dede. Ben gidiyorum.

- Dur hele, beni de bırak.

Dışarı çıktık, hastanenin otoparkında arabaya bindik.
Arabayı çalıştırdım. Hastaneden çıkmak üzereyiz

- Yok mu bu arabanın kliması dedi.

- Var dedim, açacağım.

Bir süre sonra arabanın içi baya serinledi. Bizim ihtiyar mayışmış.

- Sür evlat dedi.

-Nereye?

-Gürcistan'a. ...

02 Ağustos 2016 5-6 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar