Melike'nin Hayatından Kesitler

Melike'nin hasta bir annesi vardı. Başka kardeşi yoktu. Oysa ne çok isterdi bir kardeşi daha olsun. Anne ve babası da çok istemişti ama başka çocukları olmamıştı. Annesine bakması gerekiyordu. Annesi yıllardır hastaydı. Babası Melike çok küçükken ölmüştü. Onu annesi büyütmüştü. Babasını hayal mayal hatırlıyor, bazen onu çok özlüyor ve fotoğrafına bakarak uzun uzun göz yaşı döküyordu. Melike'nin beline kadar uzun, gür saçları vardı. Gözleri iri iri ve saimsiyahtı. Babası Kars'lı olduğu için, Doğu'lu kadınlara benziyordu. Annesi göçmendi ama Melike babasının fiziki özelliklerini almıştı. Melike'nin babası aynı zamanda Alevi'ydi. Annesi Alevi değildi. Anne ve babası kaçarak evlenmişlerdi. Anneannesi, Melike'nin annesini hiç affetmemişti yıllarca. Ama daha sonra gelip gitmeye başlamışlardı. Melike'nin babası ve annesi çok iyi anlaşırlardı. Melike'nin baba tarafı, gelinlerine sahip çıkmışlar, onu çok sevmişlerdi. Melike'de her zaman Babaannesini anneannesinden daha fazla fazla sevmişti. Anneannesi bu durumu görür, içten içe fesatlanır, hatta bu yüzden Melike'ye sitem ettiği bile olurdu. Babası ölünce annesine ve Melike'ye babaannesi kol kanat germişti. Onu okutmuş, hatta annesi hasta olunca, evdeki her işi yaşlı haline rağmen babaannesi yapmıştı. Daha sonra bir gün babaanne de vefat etmişti. Babaannesinin öldüğü an, Melike'nin hayatındaki en acı günlerden biriydi. Babaannesi hastanede Melike'nin yanında ölmüştü. Kalp krizi geçirmişti. Konuşurlarken birden bire hıkkk şeklinde bir ses duydu Melike. Koşarak doktora seslendi. Doktorlar geldiler, onu dışarı çıkardılar. Melike ağlaya ağlaya dışarı çıktı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Hüngür hüngür ağlıyor, boğuluyor gibi oluyor, nefesi kesiliyordu. "Ne olur ölme babaanne" diyordu. "Allah'ım ölmesin babaannem , ne olur yardım et ona" Ama ne yazık ki babaannenin kalbi zayıflamıştı. Yıllarca ne acılar çekmişti. O da genç yaşında dul kalmıştı. İki evladı vardı. Onları da kaybetmişti. Evlatlarının çocuklarına gelinlerine o sahip çıkmak zorunda kalmıştı. Kaç parça olacağını bilememişti. Yıllarca kendinden çok evlatları, torunları, gelinleri için çabalayıp durmuştu kadın. Bir gün kendisi için yaşamamıştı. Onları düşünmeden, boğazından bir lokma ekmek geçmemişti. Neyi var, nesi yoksa onlarla paylaşmıştı.
Melike'nin annesi de genç yaşta felç geçirmiş, yatalak olmuştu. Yıllardır yatağa bağlı yaşıyordu. Bu duruma çok üzülüyor, kızına, kaynanasına yük olduğu için, gün günden eriyordu. Zaten çok zayıftı. Melike annesinin bu durumuna çok üzülüyor, ona gözü gibi bakıyor ama değişen pek bir şey olmuyordu. Annesi uzun zamandır felçliydi. Annesinin rahatsızlığı yüzünden gençliğinde doyasıya özgürce gezememiş, arkadaşlarıyla rahatça görüşememişti ama olsun, yine de annesine çok düşkündü. Melike işe gidiyordu. Annesine bakacak kimsesi kalmamıştı. Eskiden babaannesiyle birlikte kalıyordu annesi ama artık babaannesi de vefat etmişti. Melike annesine bakacak bir kadın aramaya başladı. Sonunda birini önerdiler. Kadın gelip gitmeye başladı. Melike her ne kadar bu tanımadığı kadına annesini bırakmak istemese de çaresiz kalmıştı. Melike'nin annesi konuşamıyordu üstelik. Derdini anlatamıyordu. Melike annesinin dilinden anlıyordu ama gelen kadın anlamakta çok zorlanıyordu. Anlamayınca da sinirleniyordu. Bir gün tuvaleti geldiğini anlayamamış, götürmekte gecikmiş, ne yazık ki annesi yerlere pislemişti. Kadın çok sinirlenmiş, yerleri temizlerken bir sürü küfürler savurmuş, Melike'nin annesi sessiz sessiz ağlamıştı. Melike annesinin halinden bir şeyler seziyor ama ne olduğunu anlayamıyordu. Bir gün de banyo yaptırmak istemiş, Melike'nin annesi yapmak istemeyince kadına iki şamar yapıştırmış, kadının gözü morarmıştı. Melike annesinin gözünü görmüş, ne olduğunu sormuş. Bakıcı kadın "Kaldırmaya çalışırken düştü" demişti. Komşusu da bir gün, "Sizin bakıcı kadın çok bağırıyor gündüzleri annene" demişti. Melike iyice endişelenmeye başlamış, eve kamera taktırmaya niyetlenmişti.
Bir gün Melike işten eve geldiğinde, kapının önünde bir takım sesler duydu. Kulağını kapıya dayadı annesi ağlıyor, kadın küfürler savuruyordu. Kapıyı hızlıca açtı. Bir de ne görsün. Kadın eline kocaman bir sopa almış, annesine vurup duruyor. Başından aşağıya kaynar sular döküldü o an. Gördüklerine inanamadı. Kadın Melike'yi görünce afalladı kaldı.
-Ne yapıyorsun sen o kocaman sopayla kadın. Anneme mi vuruyorsun?
-Yok olur mu hiç Melike Hanım, kaldırırken yardımı olsun diye şey etmiştim.
-Nasıl kaldırırken? Ya sen resmen annemi dövüyorsun. Allahım aklıma mukayyet ol benim!
-Hayır! Hayır..!!! Düşündüğünüz gibi değil!
-Ne! Ne..Değil? Her şey gün gibi ortada. Zaten ben şüpheleniyordum. Kabahat bende. Senin icabına bakmadım. Dur dur nereye...?
-Bırakın beni Melike Hanım. Yalvarırım bırakın!
-Durrrr! Sakın gitme...! Önce polisi sonra ambulansı bekleyeceksin!
-Yapmayın Melike Hanım. İnanın beni yanlış anladınız siz...!
Kaçmaya yeltendi. Melike hemen polis çağırdı, ambulansı aradı. Bakıcı kadın, fırsattan istifade edip, kaçmayı başardı bir ara. Kadını merdivenlerde kıstırdı, yakalamayı başardı. Bir süre aralarında mücadele oldu. Sonunda komşular ve polis imdadına yetişti. Kadın tutuklandı. Melike annesini hastaneye kaldırdı ama ne yazık ki annesinin yorgun kalbi fazla dayanamadı. Kalp krizi geçirerek vefat etti. Aynı acıyı daha altı ay önce babaannesinde de yaşamıştı. Arka arkaya sevdiği iki insanı kaybetmenin acısı onu çok üzmüş, dermansız kalmıştı. Çok pişmandı. Eve bir kamera taktıramadan annesi o zalim kadın tarafından öldürülmüştü. En ağır cezayı almasını istiyordu. Eline geçirse o kadını kendi elleriyle gebertecekti Melike. İçi çok acıyor, çok acı canı yanıyordu. İşe gidecek hali kalmamıştı. Şu genç yaşında neler çekmiş, başına neler gelmişti. Keşke bir kardeşi daha olsaydı. Ama yoktu. Hayat devam ediyordu, bir yerlerden tekrar hayata tutunmak zorundaydı. Evlenmeye de çok korkuyordu. Anne ve babaannesinin çileli hayatlarını gördükçe hayatın ona daha ne süprizleri olacaktı kim bilir?
Çevresindeki insanların hayatlarını düşündü. Bu dünyada insanlar neler yaşıyor, neler görüyorlardı. Herkesin başka türlü sorunları vardı. En çokta insanlar birbirlerine bu hayatı zehir etmek için ellerinden ne gelirse yapıyorlardı ya, Melike en çok ona yanıyordu.
O güzel simsiyah gözleri hüzün doluydu artık. O beline kadar uzun gür saçlarını kısacık kestirmişti. Kimse kimsenin neler yaşadığını ne acılar çektiğini bilmiyordu. İnsanlar hala birbirlerine zulüm yapmaktan vazgeçmiyordu.

12 Ağustos 2016 6-7 dakika 92 öyküsü var.
Yorumlar