Sana Geliyorum (7) Son

Kızılay'da Ziya Gökalp Caddesi üzerinde eski Fransız Kültür Merkezi`nin önü saat: 11:00




Uzun zamandır mutluluğu bu kadar özgürce ciğerlerinde teneffüs etmemişti Gökhan. Heyecanlı ve yerinde duramayan tavırlarla tam bir saatten beridir bekliyordu. Dün gece zaten uyku girmemişti gözüne. Kaldığı Meydan Oteli'nin küçücük odasında, içi içine sığmayan bir halde, ha bire bir sağa bir sola dönmüştü. Bazen gözleri tavana bazen pencereye ama genelde çoğu kez saatine takılıp kalmıştı. Sabah ezanına doğru gözlerine uyku girmiş ve uyuyakalmıştı. Belki ezan sesini duysa yeni bir hayata manevi atmosfer eşliğinde hazırlanırdı. Orası meçhuldü... İsyanlarının ağırlığı artık sırtında taşınamaz kambur haline gelmişti. Bu haliyle Notre Dame'nin kamburundan kötü bir haldeydi.





Kızılay'da Ziya Gökalp Caddesi üzerinde eski Fransız Kültür Merkezi`nin önü saat: 11:15





Gökhan hep kötü örnekler görerek, duyarak büyümüştü. Ailesi çok zengindi. Her türlü mal varlıkları vardı. Sorular sormaya başladığında kızmışlardı kendine... Kendi kendine hep sorardı: Televizyonlarda, gazetelerde, dizilerde hele hele Kemal Sunal filmlerinde filmin en kötüsü neden köyün imamı oluyordu? Kötülerin ?örnek? değil ?ibret? alınması gerektiği neden anlatılmıyordu? Topyekûn bir soykırıma tabi tutulmuyor muydu hepimizin manevi duyguları? Herkes ?tanım? yapmaktan çok ?tarif? yapıyordu. Yaptıkları tarif ise korkunç ?tahripler? doğuruyordu. Ama en akıllıları sayıyorlardı bu toplumun kendilerini tıpkı annem ve babam gibi. Eğer kendilerine uymuyorsa yeni bir tanım geliştiriyorlardı. Yeni bir cinayet... Kullandıkları kelimeler ok gibi saplanıyordu dışladıklarına. Önemi yoktu zaten... Kendi mutlulukları için başkalarının ölmesi önemsizdi... Amerika'ya boşuna kızıyorlardı... Cellât içlerindeydi... Bunlar da nerden aklına gelmişti böyle... Şimdi de sırası mıydı?






Kızılay'da Ziya Gökalp Caddesi üzerinde eski Fransız Kültür Merkezi`nin önü saat: 11:28





Neden bu kadar gecikti acaba diye düşündü Gökhan. Bir aşağı bir yukarı giderken insanlar takıldı gözlerine. İnsanlar akıp gidiyorlardı. Tıpkı hayatımız gibi. Zaman da ne çabuk geçiyordu. Kıymeti kaybedilince anlaşılan o eşsiz cevher. Bir güvercin hızlılığında avuçlarımızdan sıyrılıp kaçıyordu. Arkasından yakılan methiyeler anlamını kaybedecekti. Gitmişti o güzelim yıllar. Aynalar hep doğru söyler çoğu kez kızsak da... Ya bu trafik çilesi. ..Ömür törpüsüydü adeta. Yavaş yavaş kemiriyordu insanın bedenini... Havaya salınan zehirli gazlar, asit yağmurları, yükselen binalar büyüyen bir şehir ve küçülen insanlık... Zıtlıkların ardı ardına yaşandığı bir keşmekeş... Gelseydi de bu polemiklerden kurtulsaydı diye düşündü...





Kızılay'da Ziya Gökalp Caddesi üzerinde eski Fransız Kültür Merkezi`nin önü saat: 11:37





Acı acı korna seslerine polis anonsları karıştı. Kalabalık gittikçe artıyordu. Uzaklarda ambulans sesleri de bu karmaşaya hizmet ediyordu. Arabalar ambulansa yol vermek için adeta kenara çekilme yarışı yapıyorlardı. Hayattayken değer vermedikleri, saygı duymadıkları insana belki böyle saygı göstererek helallik diliyorlardı... Yanlarından geçen iki gencin konuşması takıldı kulağına.




"Az ilerde ciddi bir kaza olmuş... "




Ne kazası? Nerde olmuş? Kim yapmış? Gökhan birden kendisini olumsuz her türlü senaryonun içinde buldu. Kimi ve neyi beklediğini unutmuşçasına o yöne doğru koşmaya başladı.




Kızılay Demirtepe Metro İstasyonu Çıkışı: 11:53





Olay yerine ulaştığında neredeyse ön tarafı iyice kaybolmuş bir ticari taksi gördü. Taksinin üzerinde ve yerde soğuğun etkisiyle iyice pıhtılaşmış kan lekeleri...Kalabalık daha henüz dağılmamıştı. Nefes nefese kalmıştı. Yutkunmaları geçince yakaladığı bir adama sordu.




"Burada ne olmuş? " Adam Gökhan'ın bu telaşlı sormalarına ve nefes nefese kalmış haline bir anlam veremeden cevap verdi.




"Metrodan çıkan bir genç kıza taksi çarpmış... "




Neden Serap olduğunu düşündü ki? Ya o değilse? Ya şimdi Kızılay'da Ziya Gökalp Caddesi üzerinde eski Fransız Kültür Merkezi`nin önüne gelmiş kendini bulamamışsa? Sorular cadı kazanı gibi beyninde kaynamaya başladı. Derhal buluşma yerine doğru koşmaya başladı. Tekrar...




...........................................................




Akşam ana haber bültenlerinde bir trajik ölümden bahsediyorlardı televizyonlar. Bugün saat: 11:15 civarlarında Ankara Demirtepe Metro İstasyonu çıkışında bir genç bayana taksi çarptı. Adı Serap Polattaş olan bu genç bayan hastaneye kaldırılsa da kurtarılamayarak can verdi...





Haberin ayrıntılarında ise: Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenimini yarım bırakan Serap Polattaş üvey annesiyle beraber hayatını devam ettirmeye çalışıyordu. Babası da bir süre önce hala bilinemeyen bir nedenle intihar eden genç bayanın komşuları; Serap'ın çok iyi bir kız olduğunu çok zararsız biri olduğunu ve okulunu sevdiği bir genç yüzünden bıraktığını, babasının kendisine kızarak onu istemediği biriyle evlendirdiğini, çok kısa bir evlilikten sonra boşandıklarını, babasının bu olaylara çok içerlediğini ve muhtemelen bu olaylar üzerine intihar ettiğini söylüyorlardı... Polis olayla ilgili soruşturmaya devam ediyor...




............................................................




Tüm sorular cevapsız kalmıştı... Aslında iki cenaze gömdüler toprağa... Biri canlı diğeri cansız...

14 Ekim 2008 4-5 dakika 24 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar