Ucuz Ölümler Ülkesi Anatolia 3
“Utanç, Dünya’yı bir tek utanç kurtarabilir” Ingmar Bergman
Ucuz Ölümler Ülkesi Anatolia- 3
1
Kâhin’in, gittiğimde bana verdiği pusulada
“orası benim ölüm yerim” diye yazıyordu.
2
Utanma arkeolojisinde
içine ruhların sindiği
kalp atışlarını dinliyorum
başımı dayayıp uyuduğum *esîr taşların.
üzgünce çarpıyordu.
yüzleri yoktu hiç birinin.
3
Med ve cezirinde uyandım, zamanın.
yıldızların ve güneşin izinde
taşların içinde fısıltıyla büyüyen
mürekkep mülkü bir çağrıda yeni çağlara ulandım.
mevsimleri nefesinde büyüten rüzgârları omuzlayarak
pusulasız devranlarda kayboldum.
içimde mavi bir göçe revandım yine.
ay kaftanlı kavimlere karıştım.
sabır kuşanmış kör develerin sırtında
göğe dua eden dağları aştım.
günü güne taşıyan tozlu yollardan,
kurumuş nehir yataklarından akıp
alnı açık topraklarda döküldüm.
bulut gölgelerinde soluklanarak
Anatolia’nın rahmine değin
soylar ve nesillerden geçtim.
Uzaklardan uzakları çeken
üzerinde, “Edep Ya Hu"
yazan şehir kapılarına vardım.
Âşk’a adanan siminin nakışlı harflerin
önünde diz çökerek
kinaye ve mecazlı kalbimi yere serdim.
Kelâmın *mihrabına değin
suskunluğu bir kefen gibi diline saran
sessizliğin kadife *mahfilinde,
taşlardan kök almış erdemli harfleri emdikçe ağzım
kalbimde filizlenen kelimeleri
eski dualar ile sesime örerek
anlamlara yüz sürdüm.
4
Anatolia.
büyülü yüzünde al hareli
üzgün tebessümler coğrafyası.
Göğe bakan kesik başlı taşların ülkesi.
Dünü yitiren zamanın sonsuz vitrininde
teşhir olurken
yer iminde etrafı küllerle çevrili haritasında
ses üstüne dilsiz taşlar ile örülüydü kalbi.
Yüklemi tanrılara tapınak edilmiş cümleler,
yüzünde al rengini yitiren z.amirlerin emir kipleriyle
ağzı sıkıca kapatılarak boğduruldukça
öğeleri öldürülmüş söz dizemleriyle doluyordu gövdesi.
5
Antik çağların içinden
akarak bu çağa kalan Anatolia’da
-sır- bulmanın mistik telaşıyla
kir kokulu kalabalıklara döküldüm.
gözlere çarptım.
kem sesler işittim.
*hasletinde insanın
gözümün gördüğü her yüze baktım.
her gün, her birinde *Aedos’dan sanatsal *l’al bir parça aradım.
Taşların ilk genetik kodlarını cilalayıp
kalbine güncelleyen
simgesel çağın müphemi modern insan,
kurmalı saatlerin akrebiyle zehirlenen
takvimlerde hizalanan günlerin birine
süre’lenmiş ömürlerini
Anatolia’nın ölgün ruhuna şifreliyor.
Parşömen bir hatırlama şeklinde,
renk sağlayıcı yüzlerde
konar göçer bir renk sanatıdır utanma duygusu.
Kaderlenmiş verilerini gözlerinde okuyup belleğine arşivleyen
anonim bir dilde
üzüntülüdür bu ‘utanma sanatı.’
mahcuptur.
yüzü yerlere düşse de hep, vicdanlı ve gururludur.
renk verir, suskundur, zordur, ağırdır.
her yerde, her kimsede yoktur.
K’ayıp ilanı vermeli.
Göçmen politikası gereği
çerezler dahil oturma iznine tabi
manuel vicdan sürücüsüyle
sistem hatası veren
analog şehirlerin blokaj edilmiş
güvenlik duvarlarında
dijital biyo’verilerini
dokunmatik ekranda
dört haneli pin koduyla erişime açıp
ışıklı gösterilerle afişe ederek.
‘Wanted!’
Error kod: uzay çağı 2025
‘Yüksek riskli işlem!’
Lüfen tekrar dene(tle)yiniz!’
Güney.Çınar
*(Esîr, eski stoacıların ve günümüzde teozofların "aether" dedikleri, maddenin insanın beş duyusu ile algılayamadığı; katı, sıvı ve gaz hâllerine oranla yoğunluğu daha az, vibrasyonel hızı daha yüksek, daha süptil ve daha akışkan hâline verdikleri addır.)
*(Mihrap: Kıble yönündeki duvarın ortasında bulunan oyuk ve girintili yer. Mahfil: 1 toplantı yeri. 2.Bir yerde toplanmış.)
*(Aedos: Yunan mitolojisinde; utanç, alçak, gönüllülük, saygı ve mütevazılık tanrıçası. Aedos/Aidos, bir nitelik olarak insanları yanlış yapmaktan alıkoyan saygı ya da utanç duygusuydu.)
*(Haslet: kişinin yaradılışından gelen özelliği, yaradılış, huy.)
*(l’al: eski dilde al-kırmızı anlamında. lal, dilsiz. Mısrada iki anlamında kullanılmıştır.
En dip not:
Lütfen okuyunuz:
Akdeniz İletişim Dergisi 623 Etik Bir Değer Olarak Utanç Duygusu İnsan Olmanın Dayanılmaz Sessizliği.
Sıdıka Yılmaz


