Ucuz Ölümler Ülkesi Anatolia- 4
1
Sevgisizlik ülkesidir ‘ucuz ölümler ülkesi Anatolia.
asabidir insanlar, kimse pek gülmez.
burada meşakkatli iştir hayatta kalmak, hüner ister,
ip üzerinde ip gibi yürümeyi gerektirir,
hokkabazlık ister.
Sahi kaç harftir sevgi(sizlik)
kaç kilometrekare
kaç metreküp
ya da kaç kilogram?
2
Yazının evrensel dili,
21. yy öğrenme becerilerinde
ışığı tapınak feneri gibi yüzde yan(sıy)an
metal bir kutu içine sığdırılmış
yeni bir icattı e-dünya ile
klavye başında kalemsiz yazışmak.
böyle başlarken iletişimde çoklu içeriğe sahip
bireysel modernite,
dertlerini Güzin Abla yerine
PC’de kendi araştırıp görüntülü çözen
öğrenmeye açık meraklı bir nesil yetişiyordu artık.
x ve y kuşağının
ilk dijital (a)sosyalleşme mecrasıydı
okuldan sonra internet kafeler.
Haydar Dümen’e e-postalarla yazılan rumuzların yerini
nicknameler almıştı.
ekranda klavyeli harflerdi parmaklar.
yazışmak belki bir parça hissetmekti birini.
hayal ederek ışıklı ekranlara yansırdı birebir samimiyet.
kablolu bir ağdı chat sayfalarında sanal aşklar.
bir hayal peşinde acıyı fundipleyip damarlardan arabesk akarken unutuluyordu fiziki hayatın sevgi duvarlarında bir tene dokunmak
ve yitiriliyordu sarılmak.
cam ekranın ışığına gizlenmiş
maskeli bir hayal kırıklığıydı hayatın kimi gerçekleri.
şifre kurtarma e-postaları bile çare değildi terk edilişlere.
3
hızlı geçiş günlerinde teknolojinin
bataryası ağır olsa da havalı bir yüktü
ilk cep telefonları.
Gittikçe artmaya başlayan yalnızlaşma içinde
11 haneli rakamsal bir bağdı aşk.
müthiş bir kalp çarpıntısıydı sesli tuşlara basmak ya da
en heyecanlı histi gelen mesajda açılan zarf işareti.
‘İzinleri yönetin’ seçeneği yokken bile
bir uygulama çatısı altında
dışa vurumcu mutlu hayallere
barışçı ve toplumcu idealleri savunan
devrim şarkıları söylerken
‘sertifikalı gizlilik politikası’ olmadan kurulan
pikselli kamera da eklenmiştir artık.
Mini hafıza kartlarına sığdırılan
henüz ‘geri bildirim’i yansıtmayan boş bir
‘arayanı bil’ yalnızlığıydı telefon sesleri.
şebeke arızası verirdi antenli telefonlar
sesi kesilip dururdu aşkın.
kırılgandı ve gerçeklikten kopup duran
bir sinyal sorunuydu hisler,
kolay çekmezdi bir daha
bi’ koptu mu aradaki bağ’lantı
dikiş tutmazdı açılan yaralar
‘yeniden başlat’ düğmesi yoktu hiçbir gidişin.
4
Navigasyon refleksli Anatolia’da
bilişimde kaçınılmazdı değişim ve dönüşüm.
simgesel tuşlardan
yüzleri dokun’matik ekrana secde etmişlerin
parmakları sörf yaparak
kutsandı tüm e-uygulamalar.
öyle ki, yeşil bir kareye tıklarken
whatsApp’ta bir mutlu olma hazinesine dönüşüverdi
‘sevgili’ kaydıyla, ‘yazıyor…’ sözcükleri.
Bir varoluş sebebidir kendini ‘ana ekran’a ekleyerek
gökyüzü kadar genişleyen iki mavi tık arası okunan iletiler.
Ve aynı zamanda ve her kullanımda
ahde bir vefaya dönüşür
içimizde büyüyen T9 minnettarlığı.
Giderek kısalan konuşmalar içinde
yazılıp yazılıp yeniden silinen
bir karasızlıkta rengi değişir anlık ‘çevrimiçi’ tebessümler.
Aşkın dışına itilirken iletilerin son görülme saatleri
cevap verilemeyen kör bir zaman kuyusuna bırakılır
durum günlüklerinde paylaşılan mutluluklar.
5
Aynı ağda cihaz eşleştirme hatası vererek
‘görünüm ayarları'na gömülür
her gün yeniden kurulan otomatik yedeklemeler.
yavaş yavaş ‘güncelleme’ye kapanır ilişkiler.
kendini bir ifade biçimi olarak
‘🔥’ ile başlayıp ‘...’ ile biterken aşklar
çoğalır ‘uçtan uca şifrelenmiş’ yalnızlıklar.
ve hiçbir simgeye indirgenemeyecek kadar hakikidir yaşanmışlıklar.
yedeklidir silinse bile her yara.
ancak ram’e hızlı erişimle bir daha
mümkün değildir aşkı yeniden yüklenmek.
6
bir ilişkide ne varsa artık
zaman damgası taşıyan log dosyalara dönüştürür bizi.
her biri bir hava kütlesinde toplanmış su damlacıkları gibi
bulut’lara arşivlenmiş birer senfonik
hatıra dosyalarıdır artık.
Hiç olmadık anda duyulan bir klavye sesinden
bir çağrışım yaşanır,
kapanmış bir sekme birden mıh gibi çakılır akla.
maus oku işaret ederken uzakları,
durum çubuğunda ısrarla yanıp yanıp söner
ve hâlâ yanlızca O’na çalışır imleç.
donan bir ekran gibi kalakalırsın bir müddet.
O an d’okunur bir eski aşkın barkodu yeniden.
galerimizde jpeg uzantılı bir anı gibi hatırlanır
dudakların bitimindeki eski bir gülüşün kıvrımı.
7
Arka cepte taşınan 6.5 inçlik dünyanın
yeni sürümlerinde bile parmak izine sinmiş
bir panikle bakılan çok dokun'aklı ekranda belirir arama geçmişi.
koyar adama!
‘kay(d.b)edilmiş hisler klasörü’nde açılan a(c/n)ılar.
eski bir alışkanlıktır *‘hâlâ koynunda resim’ler saklamak.
soyut bir yüze temas eden bir ekran görüntüsüdür artık özlem.
8
Sonra geçer zaman geçer hayat
bir nostaljidir eskide kalmak
ön bellekte devinip duran bir tekrardır
‘bizi böyle yapan neydi?’ sorusu.
kırılgandır çöp kutusuna taşınmış hatıraların kalbi.
Korkunç bir girdap gibi içine çeker insanı
‘bu klasörü kalıcı olarak silmek istiyor musunuz?’ ikazı.
aşk ki, cevapsız bir ikilem gibi
sarkarken hayatın kadranında
unutulur, bir an durup gökyüzüne bakmak.
Yer çekimsiz bir boşluğa düşülür
kopar fiber bağları
başka sinyaller aranır.
nafiledir,
şifre yanlış ve cevap hazırdır:
‘aşk zaman aşımına uğradı.’
Son oturumda kapanır
metalik hislerle açılan sekmelerde unutulmuş sevinçler.
bir ünlem belirir ⚠️
hata verir sistem. Çökmeye başlar ve yavaş yavaş tamamen kararır ekran
ve o karartıda temizlenir geçmiş.
ve bir daha bulunamaz
“bu cihazın kalbinde aşk!”
sonsuza değin cehennem gibi susar bütün bildirimler. 🛑
k/an kaybından tek tek ölür bütün hücre(sel veri)ler
ölür Anatolia, ölür aşk...
Güney.Çınar
* ‘Hâlâ koynumda resmin’ Ahmet Telli şiiri, Onur Akın şarkısı.



Demek buradasın artık. Kaçamazsın benden:)
Hem merhaba hem de hoş geldin diyeyim dedim.
Sonra yine geleceğim. Sevgiler Kadükşahıs:)