Yarım Kalmış Bir Taş Hikãyesi



sonra sen gittin 

günlerden perşembe 

bir mum yaktım, made in germany 

babaannemin uğurlu saydığı asortik gün 

çal oyna havasında matemime çanak tutan 

dört parmağımda dört harfli bir sözcük 'hope' 

her gün birinin yardımına koş çağrısı 

ve kalbimde kılkuyruk bir ok şimdi 'love'  

uzanamadı eni boyuna yakın kemikler 

armut dibine düşmüş 

hanım evladı botanikçi güller 



seni anlamak yoruyor 

ah! seni anlamak bir taşı elinle oymakla bahis 

iki göbekten ölümlü bir sessizlik aramızda 

c'est la vie! 

kadrolu hayat bu mu gerçekten? 

sudan bahanelerle slow takılıp 

içimdeki tepeleme boşluklarla 

on parmak daktilo hızıyla onca düşünceyi 

dudaktan öteye geçirmeden 

dudak tiryakiliğine maruz bırakan 

ve bir köşede fotosenteze uğrayıp 

buhar olan evin maskotu 

saksıdaki diksiyonu düzgün çiçekle 

adı asılsız dedikodulara karışmış 

belleğin aday adayı budaksız neşe kütüğü 

babama ne kadar da benziyorsun 



sen gittin çiçek açtı yüzüm 

ben de bir aile anasıydım sonuçta 

Allah'ın emriyle kalbimi kemirmiştin 

öyle münasip görmüştü büyüklerimiz 

iki dirhem bir çekirdek 

dolgun maaşlı dramımla 

aklın dişe dokunur antipatik şeyleri 

ya da incelikten yoksun irite detaylar 

annemle babamın genlerime zorla kodlamaya çalıştığı 

arşa değen battal boy tevazu 

sigortalı düşlerde çalışıp 

aza kanaat getirerek 

kurcalanan karıncalı geçmişim 

kelebek zerafetiyle hepsi pır olup uçtu 

heyt be! sen ne mübarek bir adammışsın! 



sen gittin... 

üç pakete çıkardığım günlük acıma 

bir zeytin dalı daha uzattım tekli berjerde 

taze ve gevrek kurtarma simidim 

bayramın dördüncü günü 

çocuklar kedi gibi sırnaşmaya geldi 

mizansen uzatmalara kalan son dakikayı 

gönül alıp kurtarma operasyonu 

-hiç gerek yoktu- dedim bütün bunlara 

evin her yeri bok dök yala şimdi 



sen gittin 

sonunda plastik bir leğende anlaşıp 

el tokuşturduk mahallenin eskicisiyle 

ütüsüz duygularımı çitilemeden verirken 

otuz iki dişinin arasında -saydım iki de çürük- 

sıfır beden ince bir kürdan vardı 

ön ayrık düşleri yana seğirirken 

bir dal da çürüklerine uzattım 

-al abi!- dedim, al burdan yak! 

Allah ağzımızın tadını bozmasın! 



çok afili mavi plastikos bir leğenim vardı artık 

kadınsal küçük bir lop dokunuşla 

selüloz polimer ciddiyetini bozup 

yarım kalmış bir taş hikayesinin 

iki uzaylık mesafeyle harcını yapıp 

elimdeki tel maşa ve bir murçla 

aklını aldım ağır bir çekiç darbesiyle 

yataktaki boş yastığa sinen homurtulu sesinin 



sen gittin... 

el elde baş başta 

sobanın harlı ateşinde 

Zonguldak kömürüyle 

senlibenli sıkı fıkı temas 

mazide kalmış gönül yaramı 

kışkırtıp kudurtan romantizm 

buna ilaveten sürüyle töz ve tin 

göz altlarımda yüksek çözünürlü 

terle karışık tuz damlacıkları 

kırıklarımı onaracak japon yapıştırıcısı 

yüreğimde serbest yüzen bir buzdağıyla 

el elde baş başta bir gece vakti çarpışıp 

karambole yuvarlandı kalbim 



♧m.g♧


https://youtu.be/c-DKFrW6AxY?si=rCDxXztMQt9vdDUT

07 Kasım 2025 2 şiiri var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 3 sa. önce

    “ sen gittin... üç pakete çıkardığım günlük acıma bir zeytin dalı daha uzattım tekli berjerde ”

    Şair şiirde farkını belli ediyor,bütün ve anlatısı ile tam şiir.

    Kaleminize sağlık sayın Gül

    Sevgiyle.