Efsane (Söylence)

— min. okuma: 10-11 dakika

Çok eski zamanlardan beri söylenegelen tabiatüstü özellikler gösterip olağanüstü kişi ve olaylardan bahseden konuşma diliyle oluşturulan hayali öykülere efsane denir.

Efsane, Farsça bir sözcük olup Türkçe karşılığı olarak "söylence" kavramı kullanılır. Efsaneler, içerisinde dini unsurları barındırıp bir inanışı dile getirir. Dini nitelikteki bu efsanelere menkıbe denir.

Eski dönemlerde insanın dünya yolculuğu, yıldızların hareketi, gök gürültüsü vb. hadiselerle bitki, ateş, dağ, hayvan gibi varlıkların meydana gelişlerinin oluşturduğu merak öğesi efsane türünün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yine "ruh, cin, peri, su, yağmur" gibi insanoğlunun önem verdiği kavramlar kişilerin birtakım hikayeler üretmelerini sağlamıştır. Bu hikayeler zamanla efsane özelliği kazanıp toplumun ortak malı durumuna gelmişlerdir. Ayrıca her milletin kendi dilinden de birçok efsanesi vardır.

Efsaneler, yaratılış, tarihi, olağanüstü varlık ve kişileri anlatan efsaneler ile dini efsaneler olmak üzere dört grupta değerlendirilir.

Türk edebiyatında cesaret, özveri, kahramanlık, doğruluk, samimiyet gibi konular efsanelerde en çok işlenen konular olarak karşımıza çıkar.

Efsanenin Özellikleri

  • Efsaneler, hayal ürünü unsurlar içerir.
  • Efsaneler, kısa ve yalın halk anlatılarıdır.
  • Efsanelerdeki gerçeklik objektiflik içermez.
  • Efsaneler, tek motif çerçevesinde şekillenir.
  • Efsaneleri araştıran bilim dalına mitoloji denir.
  • Efsane kahramanları dini, mitik veya tarihi şahsiyetlerdir.
  • Efsanelerin din, tarih ve mitoloji olmak üzere üç kökeni vardır.
  • Efsaneler, en çok mit, masal ve destan türü ile yakınlık gösterir.
  • Kalıplaşmış ifadelerin efsanelerde kullanılması onu masaldan ayırır.
  • Efsaneler, mitlerin modern bir şeklini oluşturduğu için kutsal öğeler içerir.
  • Masalların tamamen hayali yer, mekan ve zaman unsurlarını içermesi de masalı efsaneden ayırır.
  • Bir olağanüstülük içermesine karşın efsaneler, çoğu zaman gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır.
  • Efsaneler, taşıdıkları sosyolojik, ekonomik ve psikolojik mesajlarla halkı eğitme amacı görevini de üstlenmişlerdir.
  • Efsaneler, mitlerin çağdaş şekilleri olarak değerlendirilir. Bütün efsanelerin kutsal bir özellik taşımamaları onu mitten ayırır. Mitlerin tümü kutsallık taşır.
  • Efsaneler, gelenek ve göreneklere sahip çıkıp onları korumak, kişi ve olaylara saygınlık kazandırmak, insanların iyi ve güzele yöneltmek gibi görevleri de yerine getirmişlerdir.

Türk Edebiyatında Efsane

Efsaneler geçmişte yaşamış bir kişiye, yaşanmış bir olaya dayanır. Ancak, halkın kendi hayalinden kattığı şeylerle bu gerçek yönleri unutulmuş ya da değişikliğe uğramıştır. Ülkemizin hemen hemen her yöresinde efsanelere rastlamak mümkündür. İnsan şekline benzeyen bir kaya parçası, derin bir göl, taşkın bir ırmak, kuytu bir orman, yüksek bir dağ ya da benzerlerinden farklı olan herhangi bir doğal unsur hakkında Anadolu’da çokça efsaneler yayılmıştır.

Örneğin Harput Kalesi’nin yapımı sırasında sular kuruduğu için duvarların harcına keçi ve koyun sütü katıldığı inancı yöre halkınca benimsenmiştir. Hatta bu efsaneye o kadar inanılmıştır ki kaleye “Süt Kalesi” olarak ikinci bir ad verilmiştir. Kalenin yapımında süt kullanıldığına dair hiçbir tarihi belge ya da bilgi yokken efsanenin insan ruhunda yarattığı çarpıcı etki galip geliyor. Anadolu’da buna benzer yüzlerce efsane anlatılmaktadır. Cennet Bursa Efsanesi, Şehitler Kayası Efsanesi, Yılanlı Ada Efsanesi, Kız Kalesi efsanesi gibi… Elbette Bursa’nın bir kuruluş tarihi ve o kayanın bir yıkılış nedeni vardır. Fakat halk kendi hayal gücüyle bu olayları efsaneleştirmiştir. Gerçek bir olayın efsaneye dönüşmesinde en çok rolü olan unsur “abartma”dır.

Edebiyatımızda Halide Edib Adıvar, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ömer Bedrettin Uşaklıgil gibi yazarlar halk efsanelerinden esinlenerek Cennet Dağı, Cehennem Dağı, Ses Duyan Kız, Yalnız Efe, Çoban Çeşmesi ve Sarı Kız Mermerleri eserlerini edebiyatımıza kazandırmışlardır.

Efsane araştırmaları yapan ve kitap yazan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, efsanenin genel özelliklerini başlıklar altında toplar.

  • Kişi, yer ve olaylar hakkında anlatılırlar.
  • Analtılanalrın inandırıcılık özelliği vardır.
  • Efsanelerin belirli bir kuralı yoktur; kısa ve konuşma diline yer veren bir anlatımdır.

İlk devir insanları –bugün okumamış zümrelerde görüleceği üzere– tabiat hadiselerinin sebeplerini bilemiyorlardı. İnsanın nereden gelip nereye gittiği, hayatla ölümün mahiyeti, yıldızların hareketi, denizin yükselmesi, yağmurun yağması; hayvan, bitki, toprak, orman, dağ, ateş, maden vb. gibi hadise ve maddelerin teşekkül ve icadı onları hayret, korku, heyecan veya memnunluk içinde birtakım hayaller kurmaya yöneltti. Bu hayaller, insanın kendi ruhunu, hayatını eşyaya, tabiata aksettirmesinden ibaret olan düşünce tarzını doğurdu.

İşte canlı-cansız varlıklarla tabiat hadiseleri karşısında kurulan hayal, tasavvur ve düşünceler henüz müsbet (pozitif) zihniyete ulaşamamış toplulukların doğru, yalan şeklinde kabul ettikleri iptidai bilgileri teşkil etmiştir. Kuvvetli bir anane bağı içinde yaşayan ilk devir, mitos devri, hatta ortaçağ insanları inandıkları bu bilgilerle kainatta Tanrı, iyi ve fena ruh, kıyamet, melek, şeytan, cin, peri, gök, dağ, su ya da (yağmur) taşı, büyücü vb. gibi üstün saydıkları maddi manevi kudretlere umumiyetle teşhis ve intak yolu ile (canlandırarak veya konuşturarak) birtakım masallar uydurmuşlardır. Bugün masal sayılan mahsullerden ayrı olarak düşün düğümüz cemiyetin ortak malı bu eserler, sonraları yeni din, kültür ve ekonomi şartlarının ve alışverişinin hazırladığı muhit içinde az-çok tarihî gerçeklerle beslenerek yazılı kaynaklara geçen efsane ve menkabelere örnek (model) olmuşlardır Türklerin hayatında şaman, alperen, peygamber, halife, padişah, şeyh, şeyhülislam, asker vb. gibi otoriteler etrafında veya şehirler, saraylar, camiler, mezarlar, türbeler, adaklar… üzerine doğmuş masallar ve menkabeler bu mahsuller arasında yer alırlar.

Eski cemiyetlerde ve bugün bazı kapalı, muhafazakar zümrelerde, mukaddes sayılan dağ, orman, mağara vb. gibi yerlerde belli zamanlarda, çocuk, kadın ve yabancılar dışında anlatılan efsaneler:

  • 1- Teogoni (Tanrıların nereden geldikleri) ,
  • 2- Kozmogoni (kainatın nasıl meydana geldiği, bkz: Türk Kozmogonisi)
  • 3- Antropogoni (insanın teşekkülü),
  • 4- Eskatoloji (insanla dünyanın geleceği) gibi dört ana kolda toplanmaktadır.

Bugün, ilk devirlerden zamanımıza kadar teşekkül etmiş efsaneleri araştıran disiplin veya ilme "esatîr - mitoloji" adı verilmektedir.

Efsanelerin Oluşumu

Efsanelerin oluşumunu (ortaya çıkışlarını) açıklayabilmek için önce, köklerini araştırmak gerekir. Çünkü, efsaneler teşekkül ederlerken beslendikleri kaynaklara, köklerine göre farklılık arz etmektedirler. Yani, bütün efsaneler aynı teşekkül, oluşum sürecinden geçmemektedir.

Efsane oluşumlarının bu şekilde farlılık göstermesinde sebebi ne olabilir, neden aynı süreçten geçmemektedirler?

Bu soruların cevabı, efsanelerin kökleriyle ilgilidir. Efsanelerin bir değil, birkaç kökü vardır. bu kökleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Mitolojik kökler,
  • Tarihi kökler,
  • Dini kökler,
  • Hayli, fantastik kökler

Bu köklerin hepsi her efsanede görülmez. Efsanenin çeşidine göre köklerden biri önem kazanır. Örneğin tarihi efsanelerde tarihi kökler, dini efsanelerde dini kökler, aratılış efsanelerinde mitolojik ve fantastik kökler önem kazanır. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki, bir efsanede birden fazla kök bulunabilir. Yani tarihi kökün hakim olduğu bir efsanede dini veya hayali kökler bulunabilir.

Mitolojik kökler, karmaşık köklerdir. İçlerinde eski dini inançların izleri olduğu gibi hayal ürünü unsurlar da vardır. bu unsurları ayırmak oldukça zordur. Hem Batılı alimler, hem de Doğulu alimler, efsane ile mitolojinin birbirlerine çok yakın olduğu konusunda hemfikirdirler.

Efsanelerdeki mitolojik köklerin büyük bir bölümü, eski inanç sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Mitler, esrarengizlik, korku ve telaş anlayışı ile insanı etkilemenin yanında, onların belli olaylara, cisimlere bakışını, onlar hakkındaki düşüncesini sistemleştirerek, bu düşüncelerin genel bir özellik kazanmasını sağlar. Bu düşüceler, açıklamalar gitgide işlev değiştirerek dini inanç sistemi haline gelmeye başlamıştır. Bu sistemin içinde tarihte olmuş veya olması muhtemel gerçek olaylar olabileceği gibi, halkın veya anlatıcını muhayyilesinden kaynaklanmış hayali, “uydurma” unsurlar da olabilir.

Halkın sırrına akıl erdiremediği cisim ve olaylar hakkındaki düşünce ve açıklamaları ile tarihi olay ve halk fantazisi birleşerek inanç sistemi haline gelmiştir. İşte bu inanç sistemini bazı unsurları, bugün efsanelerin kökünü oluşturmaktadır. Özellikle gök cisimleriyle be hadiseleriyle ilgili olan efsanelerde bu türden mitolojik kökleri aramak gerekir.

Halk Efsaneleri ve Mitler

Efsaneler, mitler; masalımsı ürünlerdir. Bunlarda “olağanüstülük” vardır ama, toplumun inanışlarına uymaktadır.

Gerçekten, millet sır ve sihirle yoğrulmuş tabiatın ve tabiat olaylarının hayal gücüyle çözümlenmesi sayılabilir. Bu dünya nedir? Nereden gelmiş, nereye gidiyor? Her ilkel toplum, bunu kendi hayal gücüyle çözümlemiştir. Türklerin de Orta Asya‘da bulundukları çağlardan kalma bir yaratılış miti vardı ve buna inanmaktaydılar.

Efsanelerin Toplumsal İşlevi

Kutsallık ve yaptırımcılık gücü, efsaneye toplumsal işlevi bakımında diğerlerine göre oldukça farklı bir konum kazandırmıştır. Efsane konusunda önemli bir çalışma olan Prof. Dr. Bilge Seyidoğlu'nun Erzurum Efsaneleri hakkındaki eserindeki efsanenin toplumsal işlevleri şöyle özetlenebilir:

  • 1. Gelenek görenekleri korurlar: Efsanenin teşekkül ettiği bazı yerlerde, mesela camiler, türbeler ve ziyaret yerlerinde ritiviel davranışlara rastlıyoruz. Böyle yerler ziyaret edilirken bazı kurallara mutlaka uyulur. Ziyaret yerlerinin etrafında üç yedi bazen kırk kez dönülür ve ziyaretler belli ararlıklarla belli günlerde tekrarlanır.
  • 2. Efsaneler topluma yön verir, onlara iyi olmayı, nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağını telkin eder. Hastaların, zayıfların maddi bakımdan güçsüz olanların korunmalarını telkin ederek insanları iyilik yapmaya teşvik eder.
  • 3. Teşekkül ettikleri yere mana kazandırırlar. Teşekkül ettikleri yere başka bir gözle bakılmasını sağlarlar. Tarihi gerçeğin dışında halkın gerçek ve kutsal olarak belli bir yer etrafında efsane yaratması onunla bu gerçeği paylaşması o yerle birleşmesi anlamına gelir. Böylece insanlar kendilerinden bir parça olarak gördükleri şeye daha çok değer verir, anlamı daha derin olur.
  • 4. Koruyucu ve tedavi edici rolü: Mekanla ilgili efsaneler hem etrafında teşekkül etmiş oldukları yerleri hem de onlara inanları koruyucu aksiyonu vardır. içinde olağanüstü ve kutsal bir şahsın yattığına inanılan kabrin yerinin değiştirilmesi hatta onarılması bile mümkün değildir. kutsal olan bu yerlere el sürülmediği için yüzyıllarca varlıklarını korumuşlardır. Efsanelerin tedavi edici fonksiyonu da vardır. halk çeşitli hastalıklarına çare olması için Türkleri ve kutsal kabirleri ziyaret eder. Şifa bulacaklarına inanırlar.
Paylaş:
Yorumlar