18. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı

— min. okuma: 9-10 dakika

18. yüzyılda Osmanlı Edebiyatı, devletin düştüğü iç ve dış sarsıntılara rağmen 17. yüzyıldaki kuvvet ve kudretinden bir şey kaybetmez. Yalnız bu asrın edebiyatında cemiyete dönüklük ve bir mahallilik rüzgârı esmektedir. Devrin sanata düşkün ve milletinin refahını temine çalışan hükümdarları mevcuttur. Bu padişahların hayatlarında ve zamanlarında cereyan eden hadiseler de birbirlerine benzerlik gösterir. Asrın başında Sultan Üçüncü Ahmed Han vardır. Şairdir ve sanata düşkünlüğü, bir başka hususiyetidir. Devlet, Avrupa devletlerinde olup bitenlere yabancı değildir. Asrın sonunda ise, Sultan Üçüncü Selim Han görülür. O da sanata ve şiire düşkün, divân sahibi bir şairdir. Fakat ne yazık ki, her iki padişah da isyanla sukût edecektir. İki hükümdarın müşterek taraflarından biri, ikisinin de hattat olmasıdır.

Sultan Üçüncü Ahmed’in zamanında; Melikü’ş-Şûarâ ve Reîs-i Şâirân unvanları ile taltif edilen Osmanzâde Tâib (ölm. 1724), Seyyid Vehbi (ölm. 1736), Neylî, Kâmî (ölm. 1724), Sultan Üçüncü Ahmed’in nedimlerinden Ahmed Dürrî (ölm. 1722), Nâbî ve Rûhî ekollerinin bir nevî takipçisi olan Sâmî, İstanbullu Nâzım, Selim Efendi (1661-1725), Damad İbrâhim Paşa, Nedim’in dostu İzzet Ali Paşa (ölm. 1739) ve şair Nedim (ölm. 1730) gibi şairler vardır. Bunların hemen hepsi, açık lisana yönelen ve mahallileşme cereyanına açık şairlerdir.

Bunların içinde Nedim, çağında sönük bir şair olarak görünse bile yerli bir edebiyat akımının kudretli temsilcisi olarak görülür. Fakat hayatı hakkında tam ve teferruatlı bilgi yoktur. Lisanı temiz ve ahenklidir. Sade ve samimi bir söyleyişe sahiptir. Bir bakıma şiirlerinde semt semt İstanbul’u verir. Bu, onun zarif bir İstanbul çocuğu olmasından ileri gelmektedir. Halk edebiyatında, 17. yüzyılın Karacaoğlan’ı ne ise 18. asrın Divan Edebiyatında Nedim de, o mesabededir. İstanbul Türkçesi'ni kullanan Nedim aynı zamanda hayatın da şairidir. Hece vezniyle söylediği türküsü onu bir açıdan Halk Edebiyatına yöneltmiştir. Zamanın büyük müderrisleri içinde yer alır. Bu münasebetle Divân’ından başka Arapça'dan tercüme eserleri de vardır. Patrona Halil İsyanı gibi meşum bir isyan, memleketin pek çok değerlerini alıp götürdüğü gibi, Nedim’i de almıştır.

Asrın ziyneti olan diğer şairler; Tokatlı Kânî (1712-1792), Râsih, Koca Ragıb Paşa (1699-1765), Haşmet (ölm. 1768), Fitnat Hanım (1780) ve Şeyh Gâlib'dir (ölm. 1757-1799). Bunlar arasında Koca Ragıb Paşa ile Şeyh Galib’in değerleri büyüktür.

Koca Ragıb Paşa, manâ derinliği veren beyitleriyle Türk tefekkür edebiyatında müstesna bir mevkiye sahiptir. 1756 tarihinden itibaren, ölünceye kadar sadrazamlık yapmış ve sarayın damadı olmuştur. O, Osmanlı-Türk devletinin haysiyet ve şerefini yükseltmiş, itibarını Avrupa devletlerine karşı muhafaza etmiştir. Kaynaklar onun alim, fazıl, şair ve büyük vezir olduğunda müttefiktirler. Zaten isminin başında yer alan “Koca” kelimesi, bunu ziyadesiyle ifade etmektedir. Onun Divân’ı ve Münşaâtı’ndan başka, Fethiyye-i Belgrad adlı siyasi bir risalesi vardır. Ayrıca Tahkik ve Tevfik başlığı ile yazdığı siyasi raporu mevcuttur.

Osmanlı Türk Edebiyatının bu asırdaki en kudretli temsilcisi, Şeyh Gâlib’dir. O, aynı zamanda Türk Divan Edebiyatının da en son temsilcisi durumundadır. Divan şiiri, en kudretli sözlerini, bu son temsilcisiyle söylemiştir. Mevlevi bir aileye mensup olan Gâlib Esad (1757-1799), ilk tahsilini babasından yapmıştır. Hocaları arasında Galata Mevlevihânesi Şeyhi Hüseyin Dede ile dil ve edebiyat muallimi Hoca Neş’et de vardır. Asıl adı Mehmed olmasına rağmen şiirlerinde kullandığı Esad mahlasını hocası Neş’et vermiştir. Mevleviliği sayesinde devrin hükümdarı Sultan Üçüncü Selim Han'dan iltifat görmüş, Galata Mevlevihânesi'nin şeyhsiz kalması üzerine, 34 yaşında buranın şeyhliğine tayin edilmiştir. Üçüncü Selim Hanın icraatları üzerine söylediği tarih manzumeleri ve padişaha sunduğu kasideleri vardır. Bu büyük şair, 42 yaşındayken bir mirâc gecesi vefat etmiştir. Şiirinde; manâ, duygu, tarz, tesir bakımından Bâkî, Nef’î, Fuzûlî, Nedim, Nâbi gibi geçmiş Osmanlı şairlerinin aksi vardır. O, şuârânın (şairlerin) büyüklerini hakkıyla tanımış ve her birinin verdiği hava ile şiirini ortaya koymuştur. Galib’in bir tarafı da Halk edebiyatına yöneliktir. Bu tesir, 17. yüzyıl tekke şairi Âdem Dede’den gelmektedir. Tarih manzumelerinin yanında Divân’ı ve Hüsnü Aşk adlı bir mesnevisi vardır. Bu itibarla o, asrın Mesnevi edebiyatı içinde yer alır.

Mesnev edebiyatı bu asırda varlığını, Süleymân Mehmed Nahîfî (1643-1778), Sünbülzâde Vehbî (ölm. 1809), Enderunlu Fâzıl (ölm. 1810) gibi şahsiyetlerle sürdürmüştür. Nahîfî daha çok Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevi-i Şerif’ini aynı vezinde manzum olarak tercüme etmiştir. Ayrıca, Divân’ı, Kaside-i Bürde Tahmis ve Şerhi, Bânet Suâd Tahmisi ve Hilyetü’l-Envâr’ı, sevilen ve çok okunan eserleridir.

Sünbülzâde Vehbi, Reisü’ş-şâirân (Şâirler reisî) unvanını alan bir divan şairidir. Ancak Nâbî yolunda oğlu Lütfullah için yazdığı Lütfiyye’siyle mesnevî şâirleri içinde de yer alır. Ayrıca Farsça-Türkçe lügat olan Tuhfe-i Vehbî’siyle Arapça'dan Türkçe'ye Nuhbe-i Vehbî’sini yazmış ve bir bakıma lügatçilik sahasında yer işgal etmiştir. Her iki lügat de manzumdur. Şevkengiz ve Münşeât’ını da zikretmek gerekir.

Bu yüzyılın bir başka mesnevi şâiri Fâzıl-ı Enderûn’dur. Hûbannâme, Zenânnâme ve Çenginâme adlı eserleri vardır. Fâzıl, eserlerinde daha çok mahallidir. Nedim tarzını, kendisine göre devam ettirmiştir. Subhizâde Feyzullah da asrın bir başka mesnevi şairidir.

Asrın tarih yazarlarına gelince, bunlar, eserlerini mensur olarak vermişlerdir. Eserleri daha ziyade kendi isimleriyle anılır. Başlıcaları: Râşid’in (ölm. 1735) tarihinden başka, Sıhhatnâme ve Fütühâtnâme’si vardır. Münşeât’ı iki ayrı mecmuada toplanmıştır. Kendi adı ile anılan Râşid Tarihi ise, Nâimâ’nın bir devamı durumundadır.

İlmi, efendiliği, hoşsohbeti, zekiliği sayesinde sevilmiş olan Çelebizâde Âsım (1685-1760), hem şair hem de hattattır. Dîvân’ı, Münşeât’ı, Acâibü’l-Letâif adlı küçük bir tercümesi vardır. Çelebizâde Tarihi’niyse, mesleği icabı ortaya koymuştur.

Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa'nın (1658-1724) en mühim eserleri, Zeyl-i Fezleke ile Silâhtar Tarihi’dir. Defterdar Mehmed Paşanın Zübdetü’l-Vakâyı’i ve Vâsıf Efendinin (ölm. 1806) Mehâsinü’l-Asâr ve Hakâyık-ul-Ahbâr tarihleri, bu asrın zikredilmesi gereken eserleridir.

Tezkireler bu asırda da varlıklarını devam ettirirler. Ancak 17. asır tezkirelerinden pek farklı değillerdir. Safaî’nin Safaî Tezkiresi; İsmâil Beliğ Efendinin, Güldeste-i Riyâz-ı İrfan’ı ve Nuhbetü’l-Âsâr fi Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr’ı; Sâlim’in Sâlim Tezkiresi, Râmiz’in Âdâb-ı Zürefâ’sı; Safvet Mustafa Efendinin Safvet Tezkiresi, Âkif Beyin Mir’ât-ı Şiir’i zikre değer eserlerdir. Bunlara ilâve olarak Şeyhi’nin Vakâyi-i Fudalâ’sını bir de Mehmed Emin Tezkiresi’ni zikretmek yerinde olur.

Mevlevî Tezkiresi olarak bu asırda Sâkıb Dede'nin (ölm. 1732) Sefine-i Nefise-i Mevleviyye’si vardır. Esrar Dede’nin yazdığı tezkirenin adı ise; Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’dir.

Bu asırda, seyahat edebiyatı içinde sefaretnâmeler ortaya çıkmıştır. Bunların yazarları, eserlerinin adından da anlaşılacağı üzere yabancı ülkelerde sefirlik vazifesinde bulunmuşlardır. Yirmi sekiz Çelebi Mehmed Efendi Sefâretnâme-i Fransa adlı eseriyle bu sahada ön planda gelir. Ahmed Resmi Efendi (1700-1738) de Prusya Sefâretnâmesi’ni sade, renkli ve gerçekçi bir şekilde yazmıştır.

Aziz Efendi (ölm. 1798), Osmanlının Berlin Büyükelçisi olmasına rağmen Muhayyelât’ı ile şöhret bulmuştur.

On sekizinci yüzyılda Halk edebiyatı, Tekke kolunda Diyarbekirli Ahmed Mürşidi ve Erzurumlu İbrâhim Hakkı ile temsil edilir. Ahmed Efendinin eserinin adı Pendnâme olup 10 000 beyte yakındır. İbrâhim Hakkı ise İlâhînâme olarak adlandırdığı divanında şiirlerini toplamıştır. Ayrıca, Mârifetnâmesi, büyük bir ilimler ansiklopedisidir. Onun bütün eserleri, şeyhi İsmâil Fakîrullah’ın tembihleri ve irşâdları üzerine kurulmuştur. 1703 yılında Hasankalesi’nde doğmuş ve 1780 yılında Tillo’da vefat etmiştir. Şiirlerinde; “Ferdî”, Şeyhine bağlılığını gösteren “Fakîrî” ve bilhassa “Hakki” mahlâsını kullanmıştır. Her iki şair de şiirlerinde, pek az olarak kullandıkları heceyle olan şiirler bir tarafa bırakılırsa, aruz veznini kullanmışlardır.

Saz şairleri, bu devirde daha çok savaşları konu almışlardır. Bunlardan Âşık Ravzî, Âşık Nûrî önde gelen şairlerdir. Devrin iç meselelerini dile getiren şairlerin başında, Hükmi mahlâsını kullanan bir halk şairi görülür. Pazvandoğlu Osman ise Derûni mahlasıyla şiirler söylemiştir.

Yine bu yüzyılda Cezayir’de Magrib Ocakları'nda vazifeli ordu şairleri vardır. Benli Ali, Kara Hamza, Nahdî, Magriblioğlu ve Seferlioğlu bu ocağa mensup şairlerdir. Levnî, halk şairleri arasında zikredilirse de o, daha çok tezhip ve minyatür sanatında asrın en büyük ustasıdır. Bu yüzyılda azınlıklar, bilhassa Ermeniler arasından aşug adı verilen halk şairleri de yetişmiştir. Âşık Mecnûni, Âşık Vartan ve Âşık Güvân bunlardan birkaçıdır.

Türk Edebiyatının bundan sonraki devresine Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı denir.

Dönemlerine göre Osmanlı Türkçesi Edebiyatı için aşağıdaki bağlantılardan faydalanabilirsiniz:

Kaynaklar

  • Rehber Ansiklopedisi
Paylaş:
Yorumlar