Osmanlı Türkçesi Edebiyatı

— min. okuma: 3-4 dakika

Osmanlıca, Batı Türkçesi'nin ikinci devresidir. 16-20. asırlar arasında kullanılmış bir yazı dilidir. Dil bilgisi (gramer) bakımından Osmanlıca ile Türkiye Türkçesi arasında belirli ayrılıklar vardır. Aslında Türkçe'de, Osmanlıca'nın da içinde yer aldığı 16. asırdan günümüze kadar, belirli bir gelişme görülmez. Osmanlıca'yı Türkiye Türkçesi'nden ayıran tek şey, onun dış yapısındaki gelişmelerdir. Osmanlıca, dış yapısı ile hem Eski Anadolu Türkçesi'nden, hem Türkiye Türkçesi'nden ayrılır. Aydın kesim sanatkârlarının, hem yeni kültürü kendi kavramlarıyla tanıtmak, hem de sanat yapmak istemesi, bu devir Türkçe'sini, yabancı unsurlara bir hayli açılmıştır. Osmanlıca'da nazım dili, nesir diline göre daha sadedir. Nazım dili ile nesir dili arasında görülen fark, cümle yapısı bakımındandır. Klasik Türk şiirinde (Divan şiirinde) mana bir beyitte biter. Beytin dışına, diğer beyte taşılmadığından, divan nazmındaki cümle, en çok bir beyit uzunluğundadır. Bu sebeple, Osmanlıca şiirde cümleler daima kısa, unsurları yerli yerinde ve sade Türk cümlesi (özne-tümleç-yüklem sıralanışında) olarak, yapısını muhafaza etmiştir. Nesirde ise belirli bir ölçüye sığmak mecburiyeti olmadığı için, Osmanlıca nesir unsurları, istenildiği kadar geniş, uzun tutulabilmiştir. Ayrıca Arapça ve Farsça'dan alınan pek çok kelime, metinleri anlaşılamaz hâle getirmiştir. Bu durum, daha ziyade, Arapça ve Farsça'nın yabancı dil sayılmamasından kaynaklanmıştır. Hatta her üç dilin unsurları birbirine karışarak, hiç birinde görülmeyen mümtezic (uyuşan, kaynaşmış) kelimeler ortaya çıktığı gibi, bir hayli galat (yanlış) kelimeler de türemiştir. Osmanlıca'nın son devresinde uzun, bozuk Türkçe nesir yapısı, tekrar sade ve kısa cümleli biçimini kazanmıştır. Nazımda ise, yeni edebiyatla birlikte mananın bir beyitte tamamlanması mecburiyeti ortadan kalkınca, uzun cümleler ortaya çıkmıştır. Bu durum, bilhassa Servet-i Fünûn edebiyatında görülmüştür. Osmanlıca, nesir ve nazım cümleleri bakımından Türk cümlesini, sağlam bir yapı ile Türkiye Türkçesi'ne devretmiştir.

Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi tabiriyle genellikle Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Türkler’in konuşup yazdığı dil yahut aynı dönemde yazılan, içinde Arapça, Farsça kelimelerin yoğun biçimde yer aldığı dil veya daha genel olarak Arap harfleriyle yazılmış Türkçe anlaşılmaktadır. Bilimsel olarak Osmanlı Türkçesi, Türkiye Türkçesi’nin gelişme sürecinde Eski Anadolu Türkçesi diye adlandırılan ilk dönemi de içine alarak XIII. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına kadar devam eden yazı dilidir. Osmanlı Türkçesi’ni onun devamı olan bugünkü Türkçe’den ayrı düşünmek doğru değildir. Türkçe’nin değişik adlarla anılması, Türk milletinin dilinin uzun bir tarih içerisinde geniş bir coğrafyaya yayılarak çeşitli lehçelere ayrılması dolayısıyladır. Osmanlı Türkçesi’nin diğer dillerden, özellikle Arapça ve Farsça’dan çok sayıda kelime alması, ihtiyaç duyduğu kavramları kendi kültüründe bulamayınca başka dillerden temin etmesi sonucudur. Bu yazı dilinde ortak İslâm medeniyetine ait birtakım kelime ve terkipler kullanılmış, bunların birçoğu Türkçeleştirilmiş ve yeni anlamlar kazandırılmıştır. Osmanlı Türkçesi’yle yalnız edebî eserler değil beş yüzyıllık tarih boyunca sosyal hayatın her alanına ait (edebiyat, tarih, tıp, hukuk, iktisat, dinî ilimler vb.) binlerce eser meydana getirilmiştir.

Dönemlerine göre Osmanlı Türkçesi Edebiyatı için aşağıdaki bağlantılardan faydalanabilirsiniz:

Paylaş:
Yorumlar