Bizler Gibi

Eskiden, çok eskiden tepenin, dağın ardı vardı, sonra denizlerin ötesi. Şimdilerde dünyanın dışına gitmek hayali ele geçirdi insanları. Kısacık bir zaman dilimi olan insan hayatına sığdırabileceği kadar uzaklık sığdırmayı seçiyordu. Ve onlar da gittiler, ilk gidenlerdi, son olmayacaktı. Gidenler iz bırakacak, ardılları izleri takip edecek, izlerin de ötesine geçmek isteyeceklerdi. Ne olacağını, ne olduğunu bilmeden hep gitmek vardı yaşamlarımızda.

Ölüm yenilemedi asırlardır, zihin ve ruhun çözümlenmesi günümüzde de yapılamadı. Önceleri dedikodu, söylence olarak ortaya çıkıyordu, fısıltılar sese, sesler söze, sözler harekete, hareket de uzaklara gidiyordu. En uzak yerin ruhta veya zihinde olduğu düşünülüyordu.

Zaman ilerliyor muydu yoksa zamanın ilerlediği mi varsayılıyordu meçhuldü, günümüzde de meçhul olarak biliniyordu. Meçhulü bilmek demenin ne olduğunu kimse anlatamamış, kimse de anlayamamıştı, o da anlatamıyor, anlayamıyordu. Bilinmezlik içinde değersiz yer etti. Mekan denildi o kadar işte.

Gizem ve sır; seste mi gizlenmişti, şekilde mi? Her soru bir diğer soruya bayrağı teslim ediyor, her cevap anlamsızlığa kök salıyordu. Bu devinime bilgi ağacını büyütmek dendi ve ağacın çürüdüğünü kimse görememişti zaman içinde. Hikayeler, anlatılar birbiri ardını takip etti, sona yığıldı, sonsuzluğa erişilemedi. Yığın dendi, hareketin sonuna. Yığınlar daha ileriye gidemediği için geriye doğru genişlemeye ve yolu kapatmaya başladı. Yol her yerdi. Her yer yığınların etkisine girdi. Çıkmazlar doldu, yol tıkandı, hareket durdu.

Hareketsizlik kutsanmaya başladı mekanda, hareketsizlik aşka dönüştü, hayata dönüştü denildi. Başka bir hikaye de böylece başlamış oldu. Birbirine benziyordu tüm aşklar, sınırı aşılamadıkça tutuldu. Tutulana aşık dendi, tutana maşuk. Aşık da maşuk da böylece hareketini zamanla sonlandırmak zorunda kaldı.

Dinozor kemiklerini ilk anlatmaya başlayan insanlar zamanla kelebekleri de dinozorlaştırdı. Büyüteç tutunca uğur böcekleri de bir dinozor olarak görüldü, mikroskopla bakınca da renklerin durma noktası aradığı kabul edildi, teleskop merceklerini ters çevirince daha büyük mikroskoplar yapıldı, sona doğru gidenler görme yetisinin çaresizliğine tutuldu, yolda olanlar şaşırdıkça, yola çıkmak isteyenlerin arasında hep aynı ama başka fısıltılar, sesler, hikayeler dolandı.

Kördüğümü ne bir güç çözebildi ne de bir zayıflık, ne bir durgunluk çözebildi ne de bir hareket. Yaşam da ölüm de bir uyku gibi dedi üstatlar, sevgi işte bu uykularda aranmaya başladı yavaş yavaş. Uyku gezenler destanlandı, efsanelendi, yine de hiçlik ve önemsizlikten kurtulamadı insanlar. Buna da tutsaklık dendi.

Son haddinde Tanrı Tutsaklığı varsayımı seslerden, şekillerden, hareketlerden sessizliğe, şekilsizliğe ve hareketsizliğe çıktı. Girdiler çıktılar ve yığınlar hep eski bir yeniyi nakarat etti durdu. Yeni yoktu eski de yoktu ikisinin birliği de yoktu. Yokluk varsayıldı uykularda, varlığın en karmaşık yüzeyinde hep tebessüm belirdi, kimi acı bir tebessüm kimi tatlı bir tebessüm. Hareketsiz bir tebessüme tapınmaya başladı hareket edenler, ses edenler. Zaman böylece mekansızlık içine hapsoldu bizler gibi. Tüm girdaplar hep bu yüzden.

27 Eylül 2021 2-3 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 2 yıl önce

    Zaman dediğin insan icadı sonuçta. Gerçekte ilerlerse de ilerlemese de biz nasıl istiyorsak o şekilde işliyor çark. Bilmem bilir misin? Konu değişecek ama insanların zamanda yolculuk yapamaması da bu yüzden. Yani insan icadı olduğu için. Hani saati ileri ya da geri alacak bir mekanizma var ya işte öyle bir mekanizma olmadığı için dünyanın bir yerlerinde işler halde, onu ileri geri alamayacağımız için kendi ürettiğimiz zamanın içinde akıyoruz. Uzaya gitme meselesi de artık merak olmaktan çıktı. Bir kurtuluş, sığınak arayışına döndü. Dün izledim, dünya yörüngesinde doğuya doğru kayma varmış. Bunun en büyük iki nedeni çok su tüketimi (mesela hindistan tarım alanlarını sularken çok su tükettiği için bu denge bozuluyormuş) ve durmaksızın yapılan inşaatlar... Tuhaf ama gerçek... Konudan saptım iyice:). Sonuç olarak, insanın arayışı da soruları da bitmez sanırım. Ne kadar ileri ve uzağa giderse gitsin hep muamma. Çok duru, kansız şiddetsiz ve samimi bir yazı. Keyifle okudum, dağarcığa bir kaç bir şey ekledim. Var olasın.