Gayrî Nizami Şiir
Allah biliyor desem başım ağrımaz sevgili
basitçe yaşlanmak istiyordum seninle
basit
tenha bir göl kenarı kadar dingin
(sivrisinekler dahil)
tek derdimiz
kurbağa ve cırcır böceği sesi olacak kadar iki kişilik
(kertenkeleler misafirimiz)
bazı geceler çingene ateşi yakıp
yıldızları kaçıracak kadar densizce
(yakamozlar başımız üstüne)
...
yüz yüze tartıştığımız vakitlerde
elimizdeki bıçakları saplayıp
kocadığımız tek yastığımıza
sarılabilirdik mesela
ya da sevişebilirdik hayasızca
(bırak perde açık kalsın kim utanır ki gölden)
...
[ Sevişmekten arda kalan boş zamanlarımızda (ki bu boş zamanlar, genelde; kelebekler için bir ömür, insan için "elveda" demeye fırsat bırakmayacak kadar küçük bir andan ibaret olabiliyorken, bazen bir salyangozun, bir karış mesafeyi aşması kadar saatler sürdüğü de olmuştur tarih boyunca) çıkar evden, gölgesinde saklambaç oynadığımız çınarın en kallavi dalına salıncak kurar, sallandırırdık kökünden ve dökülürdü ahlar vahlar yapraklarından. Avuç avuç toplayıp, şefkatle okşardık hepsini tek tek... Sen ninni söylerdin, onlar da rehavete kapılıp uyurlardı mışıl mışıl... Ben rüzgarla örterdim üstlerini tek tek... Olmadı, bir ihtimal fotosentez yapmayı öğrenirdik çiçeklerden... Ya da sırf maksat muhabbet olsun diye; kuşlara balık adı verebilirdik. Balıklara kuş (Kırlangıç balığı istisna)... Hiç biri olmazsa da gölde sek sek oynamayı öğretebilir taşlara ya da kim bilir; belki de asırlık kaplumbağalardan tarih dersi alabilirdik. Hiç biri olmazsa sincaplar ve tavşanlarla evcilik oynardık... Baktık hiç biri müsait değil o gün, evde yoklar (belki de pazara gitmişlerdir), biz de boş durmaz papatyalardan küpe yapardık kulaklarına ya da taç, saçlarına... Kahkül de ne hoş dururdu o güzelim alnında...]
biliyorsun
herkesin hayalini süsleyen
o Endülüs sarayını vaat etmedim sana hiç
ulu orta kulağına fısıldadığım fakirliğimle
meskun mahalimiz olacaktı
derme çatma bir baraka
(tahta kuruları eşrafımız)
sen seccadeyi serip namazını kılacaktın
ben balkonda bağdaş kurup
köpek öldüren şarabımı yuvarlayacaktım işkembeme
(ahali buna alışık asırlardır da memleket namüsait şu sıra)
sonra çıkartıp
siyah üstüne kırmızı çiçek basmalı yazmanı
saçlarını özgürlüğe katıp
oturacaktın karşıma
türküler söyleyecektik avaz avaz
sen coşkun ve ahenkli
ben söyleyemem sesim kötüdür bilirsin
ama masayı dümbelek yapar ritm tutardım
(maksat kuşlar ürkmesin sesimden)
bazen
ah ulan şimdi Küba'da olmak vardı ya anasını satayım diyerek
bazen
hayat mahkumlarına üzülerek
bazen Filistinli
bazen mendilci
kimi simitçi
kimi tamirci
kimi vatansız
denize yem
insan tacirlerine meze olan
kırmızı tişörtlü çocuklara ağlayacaktık
kendi çocuklarımızı unutup
kendi çocukluğumuzdan utanarak
(okul yıllarımız hariç)
kâh yoksulluğa
kâh hainlere ve masonlara
en çok da politikacılara sövecek
(pezevenkler ve sübyancılar dahil)
kâh Amerika'ya Çin'e ve İsrail'e
hatta hızımızı alamayıp
bilumum dış güçlere sırayla beddua yollayacak
kâh insanlığın suratına vuracaktık
aslında bütün izimlerin birer faşizm olduğunu
kâh gönül zenginliğimizi pay edecektik
gönülden bi'haber
hayatın insan geçinen orospularına
(çocuklar, ihtiyarlar ve hayat kadınları hariç)
sevişmek mi
derdin sevişmek olsun be'gülüüm
miadını militanca dolduran gerilla kadar özgür
bastırılmış açlığını bastıran münafıklar kadar hummalı olacaktı
milletin içinde konuşturma beni sevgili
anla işte
mütemadiyen öğün gibi bir şey olacaktı sevişmek bize
(sonrasında sigara içmelerimiz cabası)
gayri ihtiyari geldiğimiz bu dünyanın
gayri meşru çocuğu şu hayatta
rüzgarda kendi halinde salınan
boş bir salıncak kadar
gayrinizami yaşlanacaktık seninle
(miskinliklerimiz dahil)
.
İyi ki gayri nizami yazılmış şiir yoksa bunca lezzeti tadamazdık Uğur bey çok beğendim Kutlarım
ilk parantez içinde koptum sivrisinekler dahil:) ... diğer parantez içleri de kertenkeleler hariç, yakamozlar dahil .... hariç dahil .... gibi bir ayak olmuş olurdu gibi olaydı mı dedim içinden ne duyamadım kendimi... kılavyene sağlık abim.. iyi geceler..:)