Kimliği Belirsiz Bir Market Poşeti

Az önceydi
Tam gözlerimin önünde bir cinayet daha işlendi
Sordular zanlıya neden diye
“Öyle huzur veriyor ki bana, öyle bir keyif ki bu, anlamazsınız.” Dedi soranlara
Tüm teşkilat hazırdı
Anlamam lazımdı aslında
Demirden çubuğu
Ucunda keskin misinası
Misinanın ucuna bağlanmış türlü ışıltılarla
Ağına düşürmek için avını
Sinsi sinsi bekliyordu karanlıkta avcı
Beklenen oldu
Birden gerildi olta
Demir kancanın yaraladığı damaktan akan kanın kokusu sardı havayı
Çırpınmak
O saatten sonra bir fark yaratmadı
Hatta kalabalığı iyice gaza getirdi
Sonuç kaçınılmaz
Kimliği belirsiz bir market poşetinde bir can daha soluverdi
Her şey bir oyundu sanki
İzleyenler için
Avcı için
Leşini bekleyen poşet için
Çırpınışlar dakikalarca devam etti
Meraklı bir çocuk ilişti sonra poşetin yanına
Avcı gururlu bir edayla
Yakaladığı avı gösterdi o çocuğa
Ve son çırpınış
Kahkahası oldu çocuğun
Bilemedi ki o çocuk
Kahkahalarla izlediği o olay
Hayatında gördüğü ilk cinayetti aslında
Ne var bunda büyütülecek
Doğanın kanunu bu
Dediğinizi duyar gibiyim
Ama bilin ki a dostlar
Ancak göz görmeyince gönül böyle şeylere dayanıyormuş
Düşünüyorum
Eğer her şey tersine dönseydi diye
Balıklar eline alıp oltayı
Kancayı geçirip damaklarına
Çekip alsaydı yuvalarından o avcıları
Hala keyif verir miydi onlara gurur içinde anlattıkları o faaliyetleri
Öyle ya
Avcı avına teşekkür ederdi bir zamanlar
O bir zamanlar doğaya verdikleri için dua ederdi insanlar
Ve hiçbir canlının ölümünü kahkahalarla izlemezdi çocuklar
nesildaşımsanki bizi izliyorlar yukarıdan, bizim balıkları izlediğimiz gibi.. şimdilik olta atmadılar insanlara ama elbet atacaklardır :) hayvan denilen mahluklatın insanı insan bahçelerine kapayıp, aileleriyle ziyarete geldiğine dair güzel ters açılı filmler geldi aklıma.. sen daha iyi bilirsin nesildaşım, ben film dizi ismi hatırlayamıyor ama izledim bir kaç farklı dizi bu konuda. efendim, eksik olmayın, daim olun ve daim yazın. aksi olsanız da yazın emi:)
Senin derdin ne abim. Amacın ne yahu? Kırmızı et alamıyoruz. Tavuk eti de kıymayla kafa kafaya neredeyse... Balık da mı yemiyek ha balık da mı yemiyek:)))
O değil de balık yemesini severim lakin ben de çok dayanamam balık tutma olayına. Beceremem de. Bak birkaç anımı yazayım da tebessüm olsun yüzlerde.
Baştan diyeyim uzun olacak...
Lise yıllarında Mayıs ayı itibariyle okuldan kaçma sezonu da başlardı bizim kasabada. Şimdi öyle mi bilmiyorum. Sene taaaa bindoğuzyüzseksenaltı bilemedim 87. Biz sınıfın afacan tayfası sezonu açalım dedik. Mayıs ayının ilk haftaları... Okulun penceresinden fıyıp (Fıyıp mı yazdım. Daha neler. Hiç aklıma gelmezdi bunu kullanacağım) doğru Aziziye mahallesinden süzülüp, yukarılara dağa çıktık. Orada Değirmen dere denilen dere var. Uzun bir dere, dağdan bizim oradaki Küçükboğaz'a, oradan da Karadeniz'e kavuşur. Neyse... Derenin de havuz denilen derin yeri var. Bildiğin doğal havuz. Kayalar yığılmıs ve havuz oluşmuş... Dört beş metreye yine dört beş metre falan etrafı. Derin de sayılır. Gerçi o zaman derin olan hala daha derin gelebilir bana boy pek değişmedi zaar... Neyse, arkadaşlar, biraz yukarılara ağ gerdi balık tutacaklar sözde... Ama takılmadı hiç nedense... Ben şapa da şupa da yüzüyorum donla, herkes gibi... (Plansız program neticede:))) ) Bunlar nerden bulduysalar torpil falan bir şey patlattılar. İlla balık tutulacak. Kanun var sanki... Birkaç tane balık su yüzüne çıktı. Allah ne verdiyse işte. Oracıkta ateş yakıp yediler. Ben baktım öylece. Bir yandan yavan ekmek yiyip bir yandan da bunlar benim arkadaşlarım mı diye geçirdim aklımdan. Madem bu kadar yazdım bunun devamını da anlatayım. Döndük kasabaya, yolda Cumaali dedi ki lan benim göbeğim çok kaşınıyor. Baktık ki kene kafayı sokmuş besleniyor. Cumaali tuttu çıkardı. Küfür edip ezdi eliyle. Tabi o zamanlar keneler bu kadar meşhur değil, sıradan böcek... Neyse evin sokağına girdim (çıkmaz sokak) annem beni gördü balkondan. Kıpkırmızı yanmışım tabi. Oğlum bu ne hal dedi. Ben de okuldan kaçtık diyemem tabi kem küm edip ne diyeceğimi düşünürken annem tespiti yaptı (çünkü akıllı uslu oğlu hayatta kaçmaz okuldan. Ne bilsin elebaşlarından biri benim) Tuuu bu öğretmenlere bu hava da 19 Mayıs çalışması mı yaptırılır canım! Diye söylendi de yalan demekten kurtuldumkurtuldum. Hatta terlik faslından ucuz yırttım desem yeridir:))?
Yazdıkça aklıma geliyor. Üç aşağı beş yukarı yine o yıllar. Izmit - Karamürsel'de Kolaylı 4 sitesindeyim. Halamlarda... (site adı veriyorum ki belki gözünde canlanır oralar, bilme ihtimalin var çünkü.) Neyse abim, halaoğulları ve arkadaşlar hadi balığa çıkalım dedi. Dedim oğlum ben balık tutmamtutmam siz gidin.... Yok illa geleceksin falan. Sahilden bir tane kayık arakladık. Hafta içi bütün babalar işte güçte, sahilde çoluk çocuk ve dedikodu yapan anneler var... Açıldık biz. Sırayla kürek çekiyoruz. Hani ortasına geldik mi Körfezi'in bilmiyorum ama evler kibrit kutusu gibi. Bunlar çapari atıp çekiyorlar habire. Bir şey de tuttukları yok. Olan bir iki tane... Nasıl seviniyorlar bir görsen. Havalar bimilyon. Kıvranan balıkları sanki oyuncak gibi kancadan kurtarıp kayığın içine atıyorlar. Balık çırpınıyor. Şeytan at denize diyor. O kadar yol geldik olmaz bir de bunlarla uğraşmak var diye vazgeçiyorum falan. Baktım olacak gibi değil. Daraldım... Ben gidiyorum dedim. Lan dur ooolum derlerken atladım suya. Ama mesafe çok uzak korkmuyor da değilim. Bir de su yüzeyinde yosun çok. Dedikçe iğreniyorum... Daha hızlı yüzmeye çalışıyorum. Nefes tükendi tukenecek. Yok ben yapamayacağım dediğimi bile hatırlıyorum. İttire kaktıra az kaldı ha gayret diye diye iskeleye vardım. Kızlar da toplamış beni seyrediyormuş kim bu artist (mal diye de olabilir) diye... Ama bende oil bitti bitecek maalesef. Hayır kızlar sorun değil havamız olur da arkadaş iskelenin merdivenine geldim yok abi kolum kalkmıyor. Başım dönüyor. Fena hem de... Ama olmaz direnmem lazım karizma gidecek yoksa. Son bir hamle ile cool bir şekilde çıktım. Yüz vermeden devam ettim. İstesem de yüz veremem, çünkü düştüm düşecem. Hayır bir şey deseler cevap verecek nefes de yok... Arkadaşlar elleri boş geldi. Atmışlar o bir iki balığı da... İyi yaptın bile diyen oldu... Bilmiyorlar hâlâ tabi ne badireler atlattım, nasıl tırstım ben:)))
Bir hikaye daha var ama onu yazmayayım. Uzamasın. Hem onda çeteye dahil olup dört kasa kadar kefalin katline suç ortaklığı yapmıştım. Babam git diye azmettiricilik yapınca mecburen gittim diyeyim kâfi...
İşte balık tutmamak için ölümü göze alan bu abin şimdi parayla balık alıp evde bir güzel yağlayıp, soslayıp pişirme kağına koyup fırında pişiriyor. Yanına salata ve balık... Sen de kalk buna pişman et bizi:)))
Hayat işte ne dersin...
Şiire lafım yok. Sonuçta yazarsın da ben sana başka konular bul derken lokmamızla oyna demedim yaani...
Yeryüzünde en çok Aborjinler saygılıdır doğaya ölülerine canlılarına, bugün hala avcı insanlar insana doğaya hayvana kıyıyorlar durmadan öyle vahşileşildi ki insan ne kadar anlamak istese de almıyor aklı çocuklar bile masumluklarıyla can alıyorlar ne acı. Sevgiler Menekşe hanım