Noktaların Hikayeleri
kalemin kırardı kemiklerimi
deftere sarılıp kanardım
ah benim senden olma yaralarım
yaralarım ellerinde, yaralarım hece hece
yaralarım kanardı, kan akardı bütün gece.
ben uyurken şiirlerle, kent uyanır yazılırdı
duvarlar boyanır, afişler asılırdı.
bir kitabın son sayfasında arardın ömrünü
radikal bir nokta olmaktı dileğin
oysa kitabın içinde bir meydan
bir meydan dolusu virgül ve nokta
çarpışırlardı kitabın meydanında
cümleler akardı sayfa sayfa
ne virgüller ne noktalar dayanırdı
bir tek hayaller bırakırdı arkasında
uyumazdın sen,
sarılıp kanayacağın bir defterin yoktu
boyanacağın bir duvarın, yazılacağın bir afişin
bir kenti sevebileceğin bir anın yoktu senin
zamanda tesadüf, mekanda misafir
cümlesini başkası kurmuş bir noktaydın
ve henüz koyulmamış.
şimdi bak saate, sabah dokuz ömrümüz
geç kalınmış bir yerde, dökülmüş sözcükleri toplayanlar var
/
Bize mezarlar ve yazılar kaldı geçmişten...
Bilmiyorum kimin yüreğinde bir yumru olur
kime dert verir ömrümüz,
hangi sözcüğümüz bir yumruğa dönüşür bilmiyorum.
katlanılması zor zamanlarda
yaşamın işkence olduğu mekanlarda
dostların gözünde damlayan yaşlarızya biz;
henüz mezarı kazılmamış
noktasına ulaşmamış yazılar ellerimizde
gelecek olmak isterken geçmişe dönüşen ömrümüz
düşmanın gözünde zafer olan acılara dönüşürken
toplayın çocuklar sözlerimizi yerden
başınızı kaldırın
başkaldırın ezildiğiniz yerden.
sarılıp kanadığımız defterler
uyuyup boyadığımız şu kentler bizim
cümle olmak isteyen birçok sözcüğümüz var
sözcükleri toplayıp cümle olmak sizin!