Soru İşareti
Kimi Eylülden yaralı
Kimi Temmuzdan
Baharın gelmediği bir iklimin çocuklarıyız
Sayısı unutulmuş vahşet, cinayet, kin ve nefret
Ülke nüfusu kadar desem yalan değil
Kan doğramış ekmeğimize her şey
İrin içmişiz su niyetine
İnanç diyerek Tanrıya kul köle oldurmuş bizi cahiller
Dava diyerek dünyanın türlü fikirlerine leşker yapmışlar
Okullarda camilerde cemevlerinde düğün dernek nişanlarda ....
Manşet manşet öfke ekmişler gönüllere zihinlere
Siyasiler dinozor çağlarından kalmış bunamış
Toplumun halkın milletin kalmamış umudu çocuklar
Şairleri var kuduz gibi saldırır birbirine
Yazarları var bolca kurgu ile tarih zehri karıştırır yemeklerimize
Lakin bizler çizgi film şairleriyiz be üstad
Hep galip geliriz kötülüğe ve vahşete ve eski kuşaklara
Sonuçta araba çarpmazsa bize trafikte
Yolda yürürken kalp krizi geçirmezsek obez bedenlerimizle
Ya da ne bileyim deprem sel yangın vb vs öldürmezse bizi işte
Geleceğe yepyeni bir ülke bırakacağız bunamış kuşaklara rağmen
Bizler tüm kuşaklardan önce bunayacağız gerçekte
Görünen ruhlar kılavuz ister mi a demdeme zemzeme
Sus otur şadap sıfır verdim sana
Söyle bana azizim
Ha helvaya tapmışsın Tanrı diye Allah diye
Ha kabe taşına ağlama duvarına
Ha kandırmışlar seni İsa Tanrının oğlu diye
Ha inanmışsın dokuz eşli peygamberin hak olduğuna
Köle ticaretini, insan ticaretini meşru görmüş orta doğu dinlerine
Neyleyelim kültür böyle eski kuşaklar böyle anlatacak bizi
Yediden yetmişe delirtmeyi başardık yeni çağın çocuklarını diye
Bayram ilan edecekler günlerden bir günü
Biz yere düştüğümüzde
Daha düşmedik ya sendeliyoruz
Bir fiskelik işimiz kaldı yani cancağazım
Neredesin Gün Ata
Neredesin Ay Hatun
Nasıl kırabiliriz bu zincirleri anlatın bize
Gökten düşmez mi o ışık
Ağacın bağrından bir yiğit çıkmaz mı liderimiz olacak
Umudumuz uzaylılarda yani
Yerden ışık fışkırırsa dünya parçalanır sonuçta değil mi
Sus gardaşım ihtiyacım yok selamına sabahına
Biz yalnızlığın Tanrısıyız kalabalığın cehennemi
Kederin kan akıttığı gözlerin sahibiyiz kısaca
Uzun uzun anlatmaya ne hacet
Ölümü arıyoruz nefes nefes yamyam kuşakların arasında
Yamyam adaleti kök salmış kurum kurum devlet devlet
Yaşamaktan maksat sadece güzel hayallerimiz kalmış
Delisi olmuşuz Nasıreddin Hocanın Keloğlanın
Sinderellaya kurulan tuzaklara üzülmüş
Lafontenle hikayeler yazmışız kurtlara çakallara tilkilere tavşanlara
Kargalar gak deyince sabun düşmüş tilkinin ağzından
Biz de o sabuna basmışız
Yalla.... Sırt üstü toprağa
Kafamız taşa gelmiş bayılmışız
Belki de ölmüşüz
Prenses öpse de kurtulsak vıraklamaktan
Öyle ya hiç kafa gövde ayak gibi bakıp görmeden insanlığa
Düşünebilmeyi başarabilir miyiz üstadım
Neyse efendim cümbür cemaat tüm mahalle
Dinleyin beni
Şiirin uzunu ancak bana yakışır
Sözün tamamı sadece bana söylenir
Çünkü bengiller çoktan tüketmişiz alfabeleri
Hayalleri kemirmişiz kırk yıldır
Peynir kapanına düşmeye kaç sayı kaldı (Soru İşareti)