2012 - Aşkın Kıy(a)meti

Çevremde tanıdığım insanların çoğu terk etmişti kasabayı. Oysa Anadolu' nun yeşil, sakin ve temiz havası olan bir yeriydi burası. Sabahları erken saatlerde güneşle tepelere doğru yürüyor, öğle olmadan fırından aldığım taze ekmekle eve dönüyordum her sabah...

Etrafta artık sayısı iyice azalmış belli çocuklar oyunlar oynuyor, bazen kavga sesleri sokağın sessizliğine karışıyor, ufak tefek sıyrıklarla atlatılıyordu sulu tabancalarla yapılan koşturmacalı savaşlar...

İnsan en çok kendisine yakındı dünyada. Ben de yol boyunca kendimle konuşuyor, yalnızlığın sesi olacak hayaller kuruyordum geleceğe dair. Anadolu' da yaşıyor olmanın bütün nimetlerini kullanıyor, çoğu zaman yalnızca kuş seslerinin duyulduğu bu kentte, hayata ses olacak yeni şeyler bulmak için çabalıyordum...

Açık Öğretim Fakültesinden okulumu bitirmeye uğraşmam da bu çabamın bir ürünüydü...Akşamları yatmadan önce defterime muhakkak büyük küçük notlar alıyor, ara sıra da iddialı olmayan mısralar karalıyordum...

Aslında kasabada güneşin doğup batmasından başka her şey aynıydı. Sokakta karşılaştığımız insanlar bile. Bu sadelik bazen zenginlik, çoğu zaman da içimizde büyüyen bir sessizliğe dönüşüyordu belli belirsiz...

Şımarık bir kız değildim, öyle kavga etmeyi seven cinsten de değil...Bütün aynılığına rağmen kasabanın, benim onların içinde fark edilecek belirgin bir yönüm yoktu. Hatta kasaba insanı daha renkliydi benim gözümde...Belki de ben, içimde asiydim, bütün kırılganlığım ve hayat sevincimi içimde biriktirmiştim...

Evimizle ilgili ödemeler olduğunda, bu işleri ben yapar, hiç şikayet etmeden çarşı işlerini yürütürdüm. Aslında çarşıya her çıkışımı ayrı bir yürüyüş sayar, bütün hareketsizliğine rağmen kasabanın hareket edebildiğim için kendimi şanslı sayardım...

En son bir belge için hükümet binasına gittiğimde, İstanbul' dan geldiği için hürmet gösterilen ve sırada önüme geçirilen bey efendiye fena halde sinirlenmiştim. Kasabada bile hiç ummadığınız anlarda büyük haksızlıklar olabiliyordu, bu küçük ama küçümsenmeyecek haksızlığa kıyas edildiğinde...

Genç benden özür dilediyse de bu nezaketi bende, kendinden fazlaca emin, gücünün farkında ve büyük şehirden gelmiş bir insanın gizli tahakkümünü uyandırdı. Öfkemi ve uğradığım haksızlığı nezaket çerçevesinde mecburen yutmaya çalışarak işimi hallettim. Ve o genci bir daha görmemek için hızlıca evin yolunu tuttum...Sonradan bir jeoloji mühendisi olduğunu öğrendiğim bu delikanlının, birtakım ölçümler yapmak için kasabamıza teşrif ettiğini, eğer araştırma ve çalışmaları başarılı geçerse elindeki kayıtları belgesele dönüştürmeyi de düşündüğünü öğrendim kasaba halkından...

Bu haberden de kasabanın bir mahalle kadar iç içe olduğunu, başında geçen bir hadisenin kasabanın sonundan bile öğrenilebildiğini çıkarabiliriz...
Sonraki günler yine normal seyrinde ve sakin geçti. Ev işleri, el işleri, yürüyüşler ve deftere düşülen küçük notlar. Gün doğumları ve gün batımları. Balkonda toplanan kuşlar ve yine sokakta oyun oynayan çocuklar.

Bir sabah yürüyüşe çıktığımda, o gün dairede gördüğüm delikanlıyı bisiklet sürerken buldum yol buyunca. Bu ne cüretti? Ne çabuk benimsemişti kasabayı ve işi yok muydu burada bisiklet sürmekten başka? Bunların beni ilgilendirmediğini biliyor yine de, dairede ona yapılan gereksiz ilgi ve alakadan dolayı ona öfkeleniyor kendimi bu düşüncelerden alamıyordum...

Bizim burada insanların tanımadıkları kişilerle gerekli de olsa konuşması hoş karşılanmaz, önemli konuşmalar yolda yapılmazdı. Dairede önüme geçerek dikkat çekmeyi başaran bu genç ikinci bir hamle yapıp benimle konuşacak diye ödüm kopuyor, adımlarımı hızlandırıyordum. Genç , sanki içimden geçen şeyi duymuş gibi, sanki yıllardır beni tanıyormuş gibi rahat bir sesle bisikletinden çoktan inmiş kaldırımda yolumu kesmiş, hem de adımı söyleyerek işte benimle konuşuyordu...

-Ceyda Hanım bakar mısınız bir saniye?
Mecburen sese doğru yönümü döndüm, ismimi de nerden biliyorsunuz? Dercesine, şaşkın bakışlarla genci süzdüm kısa bir müddet...

-Ceyda hanım af edersiniz hem o gün için hem de böyle ani sizi durdurduğum için.
Ne demek oluyordu bütün bunlar. Önce önüme geçiyor, şimdi arkamdan beni durduruyordu. Bütün İstanbullular eğer bu genç gibi ise yandık. Nasıl geliyorsa içlerinden öyle davranıyorlar demek ki onlar da eğer bu genç böyle ise...
-...
-Ben, isminizi daireden öğrendim Ceyda hanım. Öğrendiğime göre kasabadaki bazı etkinlikleri kameraya çekiyor, önemli bulduğunuz anları fotoğraflıyormuşsunuz.

Artık sessizliğime son verip konuşmalıydım. Ama beni yolda böyle apansız durdurduğu ve ayak üstü benimle konuşmaya çalıştığı için rahatsız olmuştum. Hele hele, kendimden bile sakladığım özel hobimden haberdar olduğu ve beni en sevdiğim uğraşlardan birisiyle, en zayıf yerimden vurduğu için karmakarışık olmuştum. Sadede gelin! Der gibi baktım, gözlerimi bu defa kısarak...

-Şeyyy Ceyda Hanım. Belgesel çekimi ve ölçüm işi projelerinde bana yardımcı olacak bir asistana ihtiyacım var. Daireden sizin isminizi verdiler. Bilmem siz ne dersiniz? Ayrıca küçük de olsa bu kasabada arazileri keşfetmekte ve öncelikli yerleri bulmakta bir rehber çok önemli benim için. Belediyeden bir bayan eleman daha verecekler eğer siz bunu kabul ederseniz...

- Tarık Bey siz her şeyi planlamışsınız zaten. Teklifiniz hoş duruyor ama ailemle görüşmeden size bir cevap vermem mümkün değil. Hem bunu yapacak başka birilerini de bulabilirsiniz gibi geliyor bana. Burada çekim ve fotoğrafçılık işiyle uğraşan birkaç esnaf ve stajyer mevcut...

Tarık Beyin ismini o gün dairede o kadar çok duymuştum ki, aklımda kalmaması imkansızdı. O'nun Ceyda Hanım atağına ben de ismiyle hitap ederek karşılık vermiştim. Şu anda eşitlenmiş sayılıyorduk ama yine de kendinden emin ve konuşkan bu gencin her an ne yapabileceği belli değildi... Eğer kabul etmezsem, üçüncü bir hamle yapıp belediyeden bir görevli bile gönderebilirdi evimize, ailemden bu izni çıkarabilmek için. Bu onayı benim vermem daha makuldü bu yüzden. Kararımı yarın bildireceğimi söyleyip, fırına doğru yöneldim...

İçimden de ne garip bir mühendismiş şu Tarık Bey diyor, ben kaçtıkça bana yaklaşan kaderimden ip uçları çıkarmaya çalışıyordum yol boyunca ...Adam geleli iki gün olmamıştı ama gelir gelmez belediyeyi ve hükümeti arkasına almıştı işte...

18 Aralık 2012 6-7 dakika 74 öyküsü var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    Sevgili Şule Meryem Canpolat...

    Gördüğüm, tanıdığım en azimli yazar😊

    Sürekli kendini geliştiriyor ve Türk Edebiyatındaki yerini hızla sağlamlaştırıyor.

    Öykün çok güzeldi. İyi kurgulanmış.

    Uzun bir yol katedecek sanırım öykü😡

    Kutlarım...

  • 11 yıl önce

    Bir Anadolu kasabasında genç bir bayanın başından geçenler sürükleyici bir biçimde anlatılagelmiş. Olaylar ve kişiler bizi nereye sürükleyecek bakalım. Uzun soluklu bir hikaye gibi. Hadi hayırlısı Şulecan takipteyiz merakla...👍