Tuhaf Bir Yastık Hikayesi

Tuhaf Bir Yastık Hikayesi

Nihayetinde yabancı kaldım bu hayata…

Bilmediğim bir diyarda açtım gözlerimi.

Nasıl gelmiştim buraya. Nasıl kurtulacaktım. Altından yapılmış bir patika belirdi birden önümde.

“Takip et beni.” dedi bana...

Yapılacak pek de bir şey yoktu, takip ettim ben de.

Uçsuz bucaksız bir tarlaya düştü yolum önce.

Askıyla ipe asılmış, güneşin altında kavrulmaya bırakılmış ruhlar gördüm. Nasıl bir dünyaydı ki burası. Bedenlerinden söküp alınmaları yetmezmiş gibi,bir de ipte unutulmuş çamaşırlar gibi güneşin insafına bırakıp gitmişlerdi sahipsiz ruhları. Bir tutam rüzgar için olmayan dudaklarıyla dua etmeye çalışıyorlardı. Tabii beden kalmayınca edilen dualar da bir şekilde anlamını yitiriyordu.

Yardım etmek istedim ama kocaman bir tabela vardı.

“ Anlayana kadar kurumalılar” yazan. Yola devam edilmeliydi anlaşılan.

Yürüdüm… yolum başka bir yolla kesişti.

Kendi içinde sonsuzluğa dönen yollar vardı. Yürüdükçe daha derine batıyordu yolcular. Neyin içinde ilerlediklerini bilemeden, yürümeye mecbur bırakılmış başka zavallı ruhlar…

Anlaşılan cezalar farklı farklıydı. Herkese uygun gelecek bedeller üretmişti yaratıcılar.

Hangi günah hangi cezayla örtüşüyordu, bilemedim. Açıkçası pek de kafa yormak işime gelmemişti. İçten içe biliyordum, devam edip gitmek istiyordum sadece. Bu içten davranışım başkalarına olan yardımseverliğimin önündeki tek engel değildi.

Kocaman harflerle yazıyordu;

“Yolu bitirene kadar yürümeli ayaklar, başka ayaklar kendi işlerine bakmalılar.”

Baktım, hatta aradım kendi işimi. Belli ki beni bekleyen bir bedel vardı buralarda. Ne kadar çabuk bulursam, o kadar çabuk dönerim dedim aciz bedenime…

Garip, birden bire kıymete binmesi köhne bedenimin. Demek ki dedim, elinden alınınca anlıyor insan gerçeği…

Devam etmeliydim… yürüdüm, yürüdüm taa ki bir çöle varıncaya kadar.

Ruhlar gördüm olmayan ayaklarından prangalanmış, kendinden parçalar kopararak besliyorlardı leş yiyicileri.

Eksilmek miydi cezaları yoksa başkalarını beslemek mi…bilemedim...

Sesleri çıkmasa da nasıl acı çektiklerini içten içe duyabilyordum. Eksildikçe tamamlanıyorlardı, bu cezada anlaşılan sonsuzluktan nasibini almıştı.

Tabii ki tabela başlarında.

“ Kendinden hiçbir şey kalmayana kadar devam edilmeli.”

İlahi bir şaka gibi geldi bu durum bana.

Yine de devam etmeliydim. Hızlandırdım adımlarımı. Taa ki demirden kafeslerle kaplanmış o yere varana kadar. Kocaman kafesler vardı sadece işaret parmaklarının dışarıda kaldığı. Her parmak için bir leş yiyici, parmaklar bitene kadar başımdan ayrılmıyordu. Bitince parmak yerine yenisi çıkıyor bir sonraki leş yiyici görev yerine geliyordu. Acaba dedim bu da neyin cezasıydı.

Tabelaya baktım.

“ Öğrenene kadar devam.” yazıyordu.

Artık iyice korkmaya başlamıştım.

Benim yürüdüğüm yolun da sonu yok muydu. Neyin cezasıydı bu hangi tanrının belası.

Benim dünyamdaki hiçbir tanrı olamazdı burayı yaratan...

Ya da en başından beri olay buydu...

“Takip et beni.” diye seslendi yine, altından patika bana. Devam et ki biteresin kabusunu….

O an anladım cezamdan önce uyarıldığımı…

Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım.

İlk önce derin bir nefes aldım…

Sonra bildiğim bir duayı tekrarlayıp yine uykuya daldım…

Başımda bir tabela…

“Unutmayana kadar uykuya dalma.”

31 Ocak 2023 2-3 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (9)
Yorumlar (2)
  • 13 ay önce

    Son dize öldürücü hocam, muhteşem bir eser.Saygı ile.