Gezi Günlüğü / lV / Final


Çadırımda bir sarsıntı ile uyandım. Ki zaten çadırın fermuarı açık. Üstümüzde gölge yapacak bir şey olmadığı için içerisi sıcak. Sabahın erken saatinde dahi rahatsız edici bir sıcak var. Neyse baktım ki bizim köpek arkadaş yine yanımızda... Su verdim biraz fakat suyu da beğenmedi beyimiz. Belki damacana güneş altında kaldığı için çok ısınmış olabilir su. Ama bunun için de yapacak bir şey yok maalesef...

Batuhan da uyandı. El yüz yıkama, dış fırçalama derken sabah sarhoşluğu geçti. Üstüne de kahve içince iyice kendimize geldik.

Batuhan denize girdi. Ben kim sabah sabah buz gibi Marmara denize girmek kim. Dün ki Ayazma koyu buz kesme faslından sonra yemedi...

Bu yüzden ben de ufak ufak etrafı topladım. Yayılmış olan eşyaları düzenledim falan.

Zaman geçsin diye uğraş hepsi.

Biraz yürüyüş yapalım dedik ve bir hedef belirledik kendimize... Sahilin görünen en uzak yerindeki buruna gidip geleceğiz.

Düştük yine yola. Peşimizde köpek... Git babam git... Varamıyoruz bir türlü. Yürüdükçe uzaklaşıyor sanki mübarek... Göründüğünden uzakmış. Daha öğlen olmamış ama güneş yakıyor. Dönmesi falan derken çok zaman alacak diye pes ettik, hedefe ulaşmadan geri döndük.

Batuhan güneşlenmek istedi yattı kuma. Ben de çay bahçesinin gölge olan kısmında oturdum biraz. Elektronik postalara baktım. Bir kaç haber okudum. Çadırın oraya döndüm yine. Neticede bir kaç saat sonra çadırları söküp eve doğru yola çıkacağız.

Batuhan geldi; "Ben kendimi iyi hissetmiyorum." Dedi. Kızarmış iyice... Teni acıyor... Eee tabi günlerdir güneş altındayız. Ve sabah yürüyüş sonrası Batuhan'ın güneş altında uzanması, uyuması tuzu biberi oldu demek ki..

Güneş yanığı için ilaç almaya Geyikli çarşıya gittim. Bir saatten fazla sürdü. Dönünce Batuhan daha kötü olduğunu söyledi ve hastaneye gitmeye karar verdi.

Tamam haydi gidelim. Dedim

O yalnız gitmek istedi.

"Çadırlar var bunlarla gidemeyiz, burada da bırakmak olmaz. Sen kal." Dedi.

Olmaz falan derken baktık yapacak bir şey yok yine... Mecburen tek gitti. Yalnız telefonunda şarj bitmek üzere ve yedek şarj dahi almak istemedi. Yanına biraz para telefon ve kimliği var. Geyikli sahilde durağa kadar götürdüm. Oradan Geyikli'de hastaneye gidecek. Taksi yok o anda... Bindi minibüse gitti. Ben kamp yerine döndüm ama içim içime sığmıyor.

Çadırların ikisini de söktüm. Etkili rüzgar var. Çok zor oldu toparlanmak...

Bunları yapıyorum ama aklımda sadece Batuhan var. Yaptığım her şeyi yarım yamalak yapıyorum. Elim ayağım birbirine girmiş bir haldeyim.

Ben onlarla uğraşırken önceki kamp zamanından çay bahçesinde çalışan Recep ve eşi ile oğulları geçiyorlardı yanımdan. Hemen tanıdık bir birimizi. Ayak üstü lafladık. Durumu anlatım. Bir yandan da toparlanıyorum. O ailesinin yanına sahile indi sonra...

Çantalar tamam. Şimdi sıra bunları taşımaya geldi. Ama ikisi hem ağır, hem de şekil olarak aynı anda taşınacak gibi değil. Birini kumsalda ailesi ile oturan Recep'e emanet edip, diğerini önceki akşam bira içtiğim çay bahçesine götürdüm. Biraz oturup dinlenip diğerini almaya gideceğim sözde...

Batuhan'ın mesajla bildirdiğine göre başına güneş geçmiş. Geyikli Hastanesinin ona bakacak imkanı yokmuş ve bir an önce müdahale edilmesi gerekiyormuş. Bunu bana taksiyle Ezine Devlet hastanesine giderken yazmış.

Bu arada şarjı da bitti iyi mi?

Delirmemek elde değil.

Sinir harbi içindeyim. Bir yandan ona kızıyorum, bir yandan kendime. Bu arada eşim bir yandan, kayınço bir yandan arayıp duruyorlar sürekli haber var mı diye.

Hiç birimizin aklı yerinde değil.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, gidip öteki çantayı almak geldi aklıma. Ne şekilde, hangi yoldan ne kadar sürede Recep'in yanında gidip, çay bahçesinine döndüm hatırlamıyorum.

Hayır! Tamam! Biliyoruz güneş geçti başına ama adama ulaşamıyorum ki... Baska bir sıkıntısı ya da ihtiyacı var mı? Müdahale ettiler mi? Ciddiyeti nedir? Ne halde? Ne yapıyor? Kendine geldi mi? Yanındaki para yetecek mi?

Birini düşünmeden öteki geliyor aklıma ve tam bir kısır döngü. Hep aynı sorular... Peş peşe...

Şeytan diyor bas git yanına ama ya o dönüşe geçtiyse diye cesaret de edemiyorum.

Bu düşüncelerle beklerken kayınço aradı. Eşi sağ olsun telefonla Ezine Devlet hastanesine ulaşmış ve bilgi almış. İyiymiş, serum verilmiş... İçim rahatladı biraz... Ama merak bitmiyor tabi...

Bir süre sonra telefon çaldı. Tanımadık bir numara. Korkuyla açtım. Daha önce de tanıdık kişilerin telefonundan başka kişinin sesini duyup acı haber aldığımdan korkmamak elde değil. O saatte ve o bekleyiş içinde insanın aklına hayra yorulmayacak şeyler geliyor doğal olarak...

Neyse ki Batuhanmış. Görevli birisinden rica etmiş aramış. İyiymiş. Kısa süre sonra çıkacakmış...

Ama bu arada akşam olmak üzere... Ve zaman geçmek bilmiyor...

Bu sevinçli haberi hemen eşime ve kayınçoya ilettim.

Bir de bira söyledim içim yanmış zaten. Nasıl iyi geldi anlatamam...

Şimdi bekle ki Batuhan gelsin. O da ne zaman gelir belli değil. Bilsem otobüs bileti rezervasyonu yapacağım ona göre...

Bir kaç soru var önümde;

Batuhan ne zaman gelecek?

Geyikli'den Çanakkale'ye ne zaman araç var?

Çanakkale'den İstanbul'a en son otobüs saat kaçta ve yer var mı?

Sağ olsun kayınço mümkün olduğunca ileri bir saate bilet işini halletti.

Sanırım Batuhan yanıma geldiğinde saat dokuz civarındaydı. Bir şeyler yedik içtik. Kalktık yine düştük yollara...

Önce Geyikli terminale oradan Çanakkale'ye...

Ama dert bitti mi? Tabi ki hayırrrr.

Geyikli'den bindiğimiz midibüs lebalep(!) dolu...

Ben ve bir çok yolcu ayakta gidiyoruz. Hepimizin yüzünde maske var. Ben öndeyim. Batuhan oturuyor. Yanında dikildiğim, şoför arkası koltukta oturan adam bir yandan bana bakıyor, bir yandan da kese kağıdına sarılı şişeden (sanırım Bozcaada'dan aldığı) şaraptan yudumluyor. Zaman geçtikçe adam daha çok bakmaya ve rahatsız olduğunu belli etmeye çalışıyor. Bir yandan da bir kaç dakikada bir şoföre seslenip: "Daha ne kadar var?" Diye sorup duruyor.

Ben çocukken babama sorardım bunu...

Beyimiz rahatsız olmuş benden; "Biraz geride durur musun? Dedi en sonunda. Ben de usulünce normal bir şekilde cevap verdim. Neyse adamda çene durmuyor. Bir telefonla konuşuyor dakikalarca, bir şoförle. Arada bana bakıyor, bir şeyler diyor ama anlamıyorum. Şişeden bir fırt alıyor.. Sonra yine dibinde durmamamı istedi. Az kalsın üstüne atlayacaktım adamın. Bu sefer sert bir şekilde cevap verdim. Hayır herif de aynı araçta. Tıka basa dolu gidiyor araç... Otobüsün ön kapısının oradaki basamaklarda bile oturanlar var. Beyim takmış kafayı bana. Ve inanın o kadar da dibinde değilim. Koridorun tam ortasındayım ve arada sağa sola sallandıkça bile temasım yok herifle...

Diğer taraftan bu durumun iyi tarafı yok değildi hani... Batuhan da adama sardığı için kendi derdini unuttu:))) Adam kımıldadıkça, adamı daha iyi görmek için Batuhan da kımıldıyor... Vurdu vuracak adama. Aslında ikimizde kavgacı değilizdir. Şiddet yoktur ne evimizde ne çevremizde... Ama insan ister istemez bir iki tane vursam mı acaba demiyor da değil hani.

Bir noktada araç bayağı boşaldı. Adam da daralmış sanırım aynı yerde indi. Araç daha hareket etmeden orada uluorta bir ağacın altına işedi... Kalan yolda şoför, ben ve Batuhan üçümüz bayağı gıybetini yaptık aramızda. Siz bu kısmı okumadınız sayıyorum... Çok ayıp gıybet falan...

Öyle böyle derken sonunda vardık Çanakkale terminaline...

En az bir saat otobüs bekleyeceğiz...

Orada başka otobüs bekleyen bir kaç kişiyle sohbet ettik, sigara içtik. Güzeldi... Bir ara baktım bizim şarapçı gelmiş peşimizden. Bizi görünce uzaktan ilerledi...

Bu arada Batuhan her geçen dakika daha iyi oldu.

Gerisi sıradan yolculuk işte.

Ve saatler, hatta günler sonra evim evim güzel evim desem de rutin hayata dönüş yani...

Anlayacağınız böyle bir tatilden sonra çok sıradan şeyler... Adaptasyonda zorlanmadım desem yalan olur.

Dönüş yapmanın en güzel tarafı yolculuk boyunca çok özlediğim küçük oğlum Berke'ye tekrar görmekti...

Şunu yazıp öyle tamamen kapatayım günlüğü; şimdiden önümüzdeki yaz için planlar yapmaya başladık bile Batuhan'la...

Pandemi bu sene için izin vermez ve yaşarsak sonraki yaza kesin sırtımızda çantalarla yine düşeceğiz yollara...

Rota Çanakkale"den Ege'ye doğru olacak bu sefer. Bakalım yapabilir miyiz? Zaman ne gösterecek. Belki buradan yazarım sizlere yine...

Bütün badirelere rağmen tadı hala damağımdadır seyahatin... Basit, hatta yer yer anlamsız zamanlar bile olsa, zorlu, stresli ve endişe verici geçse de iyiydi:)))

Sabrınız ve yolculuğumuza eşlik ettiğiniz için teşekkür eder, saygılarımla esenlikler dilerim.

19 Eylül 2021 8-9 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar