Işığa Yürüyen Hikayeler/ Halının Ortasındaki Kocaman Boşluk

Işığa Yürüyen Hikayeler/ Halının Ortasındaki Kocaman Boşluk

Bir tuhaflık var, bir eksik var bu odada , biliyorum. Halen ne olduğunu bulamadım ama en azından zamana yenik düşmek adına bir telaş yok içimde.

Çünkü garip bir şey oldu. Salondaki kanepeye oturmuş eksik olan nedir diye düşünüyordum. Göğsümün ortasında da bir telaş sebepsiz. Sanırım öyle çok telaş yaptım ki zaman geldi ve tam yanına oturdu. En son ölçümlediği an, işte o zamandı. Göz göze geldiğimiz o an. Hiç konuşmadan anlaştık.

Ne kadar istersen düşün der gibiydi...

Ne kadar zamansızlığa ihtiyacım varsa al benden der gibiydi.

En azından bir telaştan kurtulmuştu kalbim. Zaman sorunu olmayınca ben de rahattım. Eksik olan o şey ne bulacağım.

Tek tek kontrol ediyorum salondaki her eşyayı, her hissi. Bir eksik var, bir tuhaflık var biliyorum, iliklerimde hissedebiliyorum ama şu lanet olası eksik nedir bir türlü bulamıyorum.

Perdeler, minderler, yarısı kurumuş çiçek, sehpa, sehpanın üzerindekiler… masada boş bir şişe , birkaç tanesi içilmiş sakinleştiriciler…bir mektup bana yazdığın ama nedense sonu “ üzgünüm , affet” diye biten…

Garip gerçi bana neden mektup yazdın ki.

Neyse...

Hepsi tamam...hepsi tamam işte..

Ama ne eksik olan ne…

Tabi ya…

Halı, lanet olasıca halı ve ortasındaki kocaman boşluk.

Sanırım eksik olan bu…

Denedim ama saatlerce denedim ortasında duran o kocaman lekeyi çıkarmayı. Aklıma gelen her yolu, her kimyasalı denedim,olmadı. Sonunda kesip attım ben de lekeli parçayı. Sevmezsin çünkü sen lekeli şeyleri.

Halıya da kıyamadım. O halı bizim için ne kadar kıymetli biliyorum, atamazdım. Bu eve ilk taşındığımız zaman hiç paramız yoktu. Ben söylenip durmuştum, sen de ben hemen geliyorum diye gittin. Bir süre sonra elinde o korkunç halıyla geri geldin. Siyah, eskimiş, kenarları yırtık bir halı. Cebindeki son parayla ikinci elden aldığın o halı. İlk yatağımız olan, ilk yemek masamız, ilk kavgamızdan sonra sevişerek barıştığımız o halı.

Atamazdım ki onu…

Çıkmadı lanet olasıca leke, sevemezsin sen lekeleri hem de kırmızı olanları. Kestim attım bende orasını. Ortasında kocaman bir boşluk var şimdi halının, tıpkı göğsümün ortasında hissettiğim o boşluk gibi. Olsun yine de bir kısmı duruyor ya halen.

Hem bize yalan söylemişler, bazı renkler güya lekeleri göstermezmiş.

Yalan!!!

Simsiyah halının ortasında kıpkırmızı bir leke nasıl oluyor da sanki beyazmış gibi duruyor o zaman.

Demek ki bazı lekeleri hiçbir renk kapatamıyor. Birini uğurlarken giydirilen beyaz, uğurlamak için giyilen siyah, gideceği yerdeki kahverengisi toprak, başının üzerindeki mavi gökyüzü, ayaklarının altındaki yeşilimsi…hiçbiri kapatmayı beceremiyor kırmızının bedenini…hiçbirinin gücü yetmiyor kırmızının insanın içinde bıraktığı acıyı...

Yalancılar, yalancılar işte…

Bize yalan söylediler…

Offf, neyse...ne diyordum...

Bir eksik var bu odada, bir tuhaflık var biliyorum. Aynı göğsümü sıkıştırıp duran o boşluk o tuhaflık gibi bu evde de bir tuhaflık var. Sadece halı olamaz eksik olan. Kırmızıyla yıkanmış o halı olamaz sadece tuhaf olan. Bir tuhaflık olsa ben eve geldiğimde seni o halının üzerinde öyle huzurlu yatarken bulamazdım…değil mi...

Hem lekeleri sevmezsin ki sen, öyle tuhaf bir durumda öylesine huzurlu olamazsın.

Demek ki başka bir şey olmalı, başka bir şey…

Biliyorum, biliyorum birazdan eve geleceksin ben yine tembellik yapıyorum. Kesin karnın açtır yemek yapmam lazım…

Ama...ama bir eksik var salonda, kocaman bir boşluk...

Zaman ve ben kanepede oturuyoruz. O da biliyor bir tuhaflık olduğunu kocaman bir boşlukla dolduğumu. En son ölçümlediği o an da göz göze geldik...

Ne kadar zamansızlığa ihtiyacım varsa ben duracağım dedi…

Ve zaman durdu…

Zaman ve ben durduk...

31 Aralık 2021 3-4 dakika 20 öyküsü var.
Yorumlar (8)
  • 2 yıl önce

    Son zaman bükücü kardeşim "şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi" diye diye arardık biz kaybettiğimizi eskiden. Ama çok eskiden:)) Ve aradığımızı bulurduk bir süre sonra... Artık şeytanın işimi, bizim saftirikliğimiz mi bilmiyorum. Bir daha ki sefere bunu denemeni tavsiye ederim:)) Şaka bir yana, yine içsel bir yolculuk yaptık sayende. Halı kısmında eşimle ilk oturduğumuz eve gittim. Oturma odamızda kilim, yer yatağı ve kayın validemin çeyiz sandığı vardı. 37 ekran TV. Biz de odaya şark köşesi havası vermiştik. Mutfakta da piknik tüpü, eşimin zamanında çeyiz niyetine aldığı kap - kacak, arkadaşlarımızdan birinin aldığı portatif masa ve onun portatif sandalyeleri... Bunlar şaka değil ama. Tamamen gerçek... Taa 1996'a kadar gittim sayende... Boşluk konusuna gelirsek; o bir kara delik, bizi dışımıza salmayan, içimizde boğan... Eserleri kapkara içi ışık dolu kardeşime aydınlık, ferah, gönlünce yeni yıllar dilerim.

  • 2 yıl önce

    Kutlarım Menekşe Hanım; güzeldi.!

  • 2 yıl önce

    Kutlarım Menekşe Hanım, kaleminize sağlık.

  • 2 yıl önce

    Günün tahta düşen yazısını ve şairini tebrik ederim.