Kendime Mektuplar

Hani her mektupta söylenir ya... Nasılsın dostum ?! Her ne kadar bu vaktin şehrinde vakit zemheri vakti de olsa... Hep firkat mi çöker yine buzlu seherlerden?

Islak mısın hala sevgili dostum. Başın önünde yürürken gölgenin önü sıra... Bir çift kumral saç ve bir çift ela göz mü seni yalnızlığa götüren ıssız trenler raylarından Karadeniz'e doğru...

Uzak bir şehrin ölgün akşamlarının bir gölge vaktinde ve içinde eskilerden kalma, hala eskimeyen bir çıban yarası gibi sızlıyor musun yine! Uykusuz her vaktin çerağında, sana mahsus yağmurlar dökülüyor çisil çisil... Kaç zamandır suskun dilinde üşüyen uykusuz şiirler görüyorum vakitli vakitsiz... Yine, Çıplak varoşların bir omuzu düşük! O, bıçkın delikanlısının utangaç hislerini yazıyor musun? Çalakalem!

Bıkmadın mı?

Pek sevdiğin siyah kruvaze takım elbisenin üzerinde emanet gibi duran temiz ve bakımlı umutların da eskimeye yüz tutmuş sanki... Tel tel briyantin ile yapıştırttığın saçlarının efil efil rüzgârları gibi zamansız düşlerin ölümlerine gebe artık... Hüzünlere giriftar gecelerin rengi ruhunla aynı rengi almakta... Eski umutlarını unutup, Masmavi bir bulutun kül rengi zamanlarını özlemiş gibi üzgün ve kırgın mısın ve hala essahtan yalnızca yalnızlarda mısın?

Seni ne zamandır görsem, bu şehrin boz bulanık yağmurlarında hep gözyaşlarına dokunurken gördüm! Bir ayağı topal atlar gibi bu sokakların taptaze yaralarını sağaltırken, yüksek apartmanların ürpertisi gölgelerin kaybolduğu o biricik sokak lambalarını özlediğini eskisi gibi biliyorum desem inanır mısın?

Uzun zamandan beri, Taa On yedi yaş tutkularıyla birlikte on yedi yaşlardan kalma hislerle kendinle beraber kendini arıyorsun biliyorum! Sadece ve hala uçsuz bucaksız bir karanlığı huzmesi gibi hüzünlerle beraber yalnızlıklar yaşadığın, bir çift yeşil göz için umursanmayacak kadar hisli midir gecelerin...

Hala yalnız mısın Sevgili dostum, hala oralarda mısın? Hani bazen kendi kendine söylenirdin... Eşikte oturan gölgene bakarak 'Beni mi sordun yalnızlık, beni sorduysan henüz tanışmadık'

Hala tanışmadın mı kendinle!

Ne kadar da zaman geçmiş görüşmeyeli!

Biliyor musun? Bir vakit vardı vakitlerden... Ay ışığı vakitlerini ve zamansız hatıraların canını yaktığı o devirlerden kalma... Hala hüzünkar bakışların yüzünün eskitmesine sesini çıkarmıyorsun ve her gece çisil çisil bir yağmur altında gözyaşlarına karıştırdığın içli şiir tanecikleri özlüyorsun bıkmadan...

Her şeyi, o hazin ve sessizlik içinde yitirdiğin zamanların geri getirmeyeceğini de biliyorsun. Umut bitti, gece bitti ve sen kaç denizdir ayaktasın!

Sana hiç durmadan yazmak yazmak yazmak istiyorum. Mürekkepten divitten kuruyup, siyah hüzünleri yıkmak istiyorum her satıra, duyuyor musun?

Sevgili Dostum!

Bu şehrin ıssız kaldırımlarını düşünme artık! Bırak çalsın kapını yalnızlık ve sen üşüme artık!

01 Şubat 2010 2-3 dakika 10 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    Zorunlu olarak deneme bölümünde yayınlanmış ama edebiyat alanında mektup da sanat türlerinden biridir.

    Şiirlerinden tanınan yalnızlık şairi, denemede de kendine mektup yazmayı konu edinmek suretiyle yine yalnızlığı ve doğaldır ki hüznü işlemiştir.

    Anlatımı göstermektedir ki şairliği ve yazarlığı adeta matruşka gibi iç içedir.

    Soğuğa/zemheriye alışkın şair/yazar, şehrin eski konumunu, kenar mahalle yaşamını, yalnız kaldırımları, elektrik direklerini... aramakta, yükselen yeni binaları yadırgamaktadır.

    Giysinin bile siyahını yeğlemektedir.

    Esas derdinin ise Karadeniz'e gittiği sezilen, kumral saçlı, ela gözlü bir sevgili olduğu anlaşılmaktadır.

    Utangaçdır, dertlidir, uykusuzluk çekmektedir ve umudu bitmek üzeredir. Şiirleri bile avutamaz olmuştur.

    Yalnızlık, alıştığı yaşam biçimidir artık.

    Tek tesellisi, kendisiyle essahtan dost olmasıdır.

    Sabır ve esenlik dilerim.