İstanbul Hatırası



seni görebilecek olmanın hafifliğiyle
başlayan sıradan yolculuğumun
sıra dışı hayalleriyle vardığım
kalabalıklar şehri İstanbul
ilk defa bu kadar güzel geldi bana
ve seni gördüğüm
sana kavuştuğum o an
tüm yozlaşmışlığı terk etti hayatı
tüm iğrençliği son buldu
o an İstanbul sustu



saatler süren yorgunluk
gülüşünle terk etti bedenimi
saatler süren yürüyüşümüz
kenetlenmiş ellerimizde
attı halsizliğini
saatler süren suskunluk
söz hakkı verdi gözlerimize
konuştu gözler
kalpteki ateşin feryadıyla
Kadıköy rıhtımında
bütün gözler bizde
bütün hayaller
bizim üzerimizeydi


sanki ilk defa görmüştü İstanbul
böyle elele gezeni
beraberliğin tebessümünde
hasretin hüznünü
ilk defa yakalamıştı İstanbul


sıra Kadıköy fenerini işgale gelmişti
çünkü motorla boğaz turu
Ortaköy'ün fethi
Üsküdar motoru
Üsküdar turu
iyice yordu
aşk bitkini vücudu
içmeden sarhoş oldu
iki gönül
mutluluk sarhoşuyduk o gece
bu yorgunluğu
deniz
ay
ve yıldızlar alabilirdi bizden
ve vardık
Kadıköy'de fenere


fener kıskandı beni
yerimde olmak istedi
ay ve yıldızlar
bir başka yansıdı suda
bir başkaydı Haydarpaşa
bir başkaydı rıhtımda demirli gemiler
denizle dalgalandı
sarmaş dolaş vücutlarımız
küçük bir yunus balığı
sahneledi mutluluk tangosunu
ve
kayboldu birden bire sesi vapurun
sustu çetesi sokağın
tango yaptı martı aşkımız için
şaştı kaldı bütün İstanbul
hayaller seyre daldı
boğduk İstanbul'u öpüşlere
hak etti İstanbul sonsuz öpüşleri
böyle bir gece yaşattığı için bize


insanlarını terk etti iki yüzlülük
yaşama savaşı yerini uykuya bıraktı
biz dünyayı terk ettik
o sıra dışı gecede
mutluluklar oturdu
yorgun dizlerimize
bacaklarıma dolanan saçların
gizledi benden denizi
sustu tüm hayaller
bütün gece bizi dinledi
usul usul uyuyan İstanbul
rüyasında gördü bizi
bir çırpıda attı hayat
tüm keşmekeşliğini
bizi kıskanan ay ve yıldız
kahrolup terk etti gecesini



gece güneşe bıraktı yerini
mutluluk ve hüzün
kardeş oldu sayemizde
sarmaş dolaş özledik gözlerimizi
son bulan gecemizde
canlandı yeniden şehir güneşle
başladı telaşı ekmeğin
bitti martıların valsi
bitti martının tangosu
dağıttı memurlar rüyayı
şüpheli şahıs olarak aldılar kimlikleri
o zaman güldü
uykulu gözlerimiz
renk geldi gündüze
bununla kalsa iyi
alıp götürmek istediler


ve uyandılar sonra memurlar
anladılar hatayı
fark ettikler kuralsız aşkımızı
verildi kimlikler geri
günah çıkartmak için
kardeş oldu memurlar
kardeş oldular aşkımızla
hayat dersi verdi aklınca
Halil İbrahim sofrasına kafa tuttu
ısmarlanan su böreği
ısmarlanan sıcak çayla uçtu uyku
sohbet aldı üniformanın yerini
düdüğünü çalan ada vapuruyla son buldu
memuru tanıma merasimi


aldı götürdü bizi ada vapuru
motor sesi mini oldu
yorgun vapurun ritmine uydu
dermansız vücutlarımız
sızdı kaldı uyku
varıldı Heybeliada'ya
vapur düdüğü ezdi uykuyu
uyku terk etti vapuru


fethettik adayı
çam ağacı çatı oldu bize
gölgesinde oturduk saatlerce
vakit yaklaştı
yaklaştı dönüş vakti
huzurun yerine veda hüznü oturdu
salıncakta kovmak istedik
veda hüznünü
ama yenildik hüzüne
çünkü vakit tamam
vakit ayrılık vakti


aldı bizi ada vapuru
daldırdı bizi hüzünlere
bizi takip etti
sevdaya aç martı
yolcular seyretti
sarmaş dolaş gözlerimizi
vapurun yarattığı dalgalarla
akıp gitti huzur


mutlu oldu vapur yolcusu
sarmaş dolaş suskunluğumuzda


aç ve uykusuz bedenlerimiz
mutluluk sarhoşu oldu
saatler süren gece
bir çırpıda son buldu
yerleşti veda telaşı
sustu diller
konuştu sadece hüzünlü gözler
gözler mırıldandı
veda sözlerini
sonsuz sarılışlar
kanıtladı daha ayrılmadan özlemi


vefasız İstanbul
bırakmadı seni bana
bırakmadı yarimi yarınlarıma
bir gece yaşattı İstanbul
sadece kalpte hatırası kaldı
veda yerleşti bedene
terk etti yaşanan gece
unutuldu
fener
ay ve yıldız
unutuldu
yunus ve deniz


maziye hapsettiğimiz gece kurtuldu
yerine hüzün oturdu
o güzelim saatlere
yakışır mıydı veda dolu buse


utanmasam
Fatih Sultan'dan
utanmasam
İstanbul'u yeniden fethimden
utanmasam senden
utanmasam ağlayacağım


ruhumu bırakıp sana
düştüm sıradan yollara
boş benliğimle tükettim yolları
önemsemedim evde bekleyen hasreti
çünkü
İstanbul
seni kalbime hapsetti
.
.
.
.

(Yunus balığından, polisine her biri bizzat tarafımızdan yaşanmış yaklaşık otuz beş saatin kısa hikâyesidir. Halil İbrahim sofrası; ilk defa o gün karşılaştığımız ve bizi şüpheli şahıs olarak değerlendirmesi nedeniyle aramızda gerilim yaşadığımız polis memuru Halil abinin bizi tanıdıktan sonra gönlümüzü almak için polis otosunun bagajının üstünde kurduğu kahvaltı sofradır. Şiir, 1994'te bu anılar yaşlandıktan sonra İstanbul'dan Karasu'ya tek başıma dönerken otobüste yazılmış ve o anki duyguları yansıttığını düşündüğüm için o günden bu güne güncellenmemiştir. Bu nedenle kusurları varsa affola.)


13 Aralık 2021 257 şiiri var.
Yorumlar (4)
  • 2 yıl önce

    utanmasam senden, utanmasam ağlayacağım...

    Selametle...

  • 2 yıl önce

    Ne diyordu üstat; aşk başlamadan güzel... Bende diyorum ki; aşk başlayınca güzel. ilk defa buluşunca, ilk defa el ele tutuşunca, ilk defa öpüşünce... Sonrası mı? Sonrasını kan revan şiirlerimiz anlatıyor zaten Uğur. Güpgüzel şiiri ve şairini kutluyorum.